Pop müziğin hikâyesi bitti mi?

90'ları kasıp kavuran şarkılardan derinliksiz eserlere...

Alara AI fotoğrafı
Alara AI sizin için özetliyor

Sercan Meriç
17 Eylül, 2024

Koronavirüs pandemisinin ardından Türkiye’de hangi etkinliğe, hangi konsere gitsem çevremde bir memnuniyetsizlik, tatminsizlik, eskiye özlem duygularına tanıklık ediyorum. Uzun süredir bu böyle. Sanki hiçbir müzik etkinliği eskisi gibi değil. “Son yıllarda çıkan albümler arasında geleceğe kendisini taşıma potansiyeli gösteren var mı?” sorusuna olumlu yanıt alabilmek çok zor. Türler değişti, giriftleşti, harmanlaştı. Müzik sektörünün geldiği nokta bambaşka bir hâl aldı. Albümler artık geçer akçe değil. Tekli şarkılar revaçta. Müziğin dijitalleşmesi, dinleyiciyi doyumsuz bir hayvana çevirme ve onu devamlı besleme alışkanlığını da beraberinde getirdi.Artık hangimiz bir albüm CD’si ya da plak aldığımızda künyeyi okuyoruz, şarkılardaki enstrümanları kimin çaldığını merak ediyoruz? Türkiye’de ekseriyetle hikayesi kalmadı müziğin…

Plak yer alıyor fotoğrafta.
Kreatif Stok

“90’lar Pop” mefhumunun bu kadar alıcı bulması da bundan dolayı olabilir. Zira, canlı müzik mekanlarında hâlâ en çok eşlik edilen parçalar 90’larda veya daha eskide yayınlanan eserlerden oluşuyor. Belki erken 2000’leri de bu kapsama dahil edebiliriz. Ama 2010’ların ardından bir kırılma yaşandığı gerçek. Son 5 yılda çıkan hangi albümdeki şarkı kitleler tarafından canhıraş bir şekilde seslendiriliyor? Hemen hemen hiçbiri…Tüm bunların sebebi müziğin hikayelerden arındırması değil de Türkiye’nin bir hikayesinin kalmaması olabilir mi?

Türkiye, son yıllarda -yazının başında bahsettiğimiz pandemiden itibaren- zorlu ve çetin şartların boğucu atmosferinde bir oraya bir buraya salınır hale geldi. Bu zorlu hâl pop veya arabesk müzikle harmanlaşmış rap müziğin yükselişine sebep oldu.Artık adaletsizlik karşısında, adaletsizliğe yol açanların açtığı yol katedilmeye çalışılıyor. O nedenle kolay yoldan para kazanma, kazanılan parayı zevk ve safahat içinde alemlerde harcama dürtüsü ön planda…

Eskiyle ilgili konuşurken ya da eskiye özlem duyarken insanlar ağızlarında hoş tat bırakan anıları öne çıkarmaya eğilimlidir. Ancak “eski” de “şimdiki” gibi acılarla, zorluklarla dolu bir dönem. Ancak o acıların ve zorlukların müzikal olarak yansıtıldığı pek çok evreden geçtik.

Fotoğrafta Tarkan'ın uzun saçlı, genç halini gösteren bir fotoğraf yer alıyor.
Tarkan. 90'lar. Depophotos #14616161

90'lar: Bambaşka bir dönem

Örneğin; 90’lara tekrar dönecek olursak en çok satan albümler listesinde Minik Serçe Sezen Aksu’nun Gülümse albümünü görüyoruz. “Gülümse” ne kadar ironik bir isim değil mi? Bugünlerde “Kankamla çektim pompalıyı, aldım malı” gibi sözler revaçtayken, o günlerde zorluklara karşı “gülümsemek” öne çıkıyordu. Belki bu albümü dinlerken mütebessim bir tavır takınmamız da bundan dolayıdır. İkinci sırada “A Acayipsin” albümü ile Megastarımız Tarkan var. Tarkan’ın konserini izleme şansına erişenler bilir ki, en çok eşlik edilen şarkıları hâlâ 90’larda yayınladığı albümlerinde yer alan şarkılardır. Örnekleri çoğaltmak mümkün… Rus yazarların Gogol’ün paltosundan çıktığı gibi Sezen Aksu’nun paltosundan çıkan Türkçe Pop Müzik efsaneleri listelerde üst sıralarda. Üzerine düşünülmüş sözler virtüözlerin ellerinde şekillendiğinde acı da neşe de bambaşka bir hale bürünmüş…Tabii arabesk, fantezi müzik gibi diğer türlerin de milyonlar tarafından kucaklandığını unutmamak lazım.

2000'ler: Kadın vokaller

2000’lerde ise kadın vokallerin lokomotif olduğu bir sektör söz konusu: Demet Akalın, Hande Yener, Ebru Gündeş, Bengü, Sıla vs…Biraz “cıstak cıstak”, yoğunlukla da kişisel adaletsizliklerin liriklerde baskın olduğu bir dönem… 7 notayla şarkı yapan Serdar Ortaç gibi “işin matematiğini çözenler” de kitlelere seslendi.

Gezi Parkı'nda Piyano Resitali. Depophotos #14947879

2010'lar: Müzikal dönüşüm

2010’lar müzikal dönüşümün artık ayak seslerini daha yoğun şekilde hissettirdiği bir dönem oldu. Kent ozanlarının popüler müzikle bezediği şarkılar listelerde zirveleri zorladı. Sonra tarihte eşi benzeri görülmemiş ve bir daha da görülmesi zor bir ana tanıklık ettik: Gezi Parkı Direnişi… Direniş, yaşamı derinden sarstığı gibi elbette sanatı ve müziği de dönüştürmeye namzetti. Popüler müziğin önde gelenlerinin de destek vermekten geri durmadığı görülüyordu. Bu destek müzikal açıdan bir beslenmeye yol açabilirdi. Biraz açtı ama sonra su verilmeyen filiz gibi soldu. Belki de o suyu biri kesti.

Suyu kesen sektörü dönüştürdü, sektör dönüştükçe tek tipleşti, tek tipleştikçe hayatı kapsayıcı hüviyetinden uzaklaştı, uzaklaştıkça hegemonik bir hâl aldı. Sonunda da ortaya ne olduğu belirsiz bir “şey” çıktı. O “şey”, bugün dijital müzik kanallarının hemen hemen hepsinde zirvede. Ve derdini, meramını bir kompozisyona dökemeyecek durumda. 3 dakikalık bir anlatıdan fazlası değil. Çorak iklimde öğle vakti insanı rahatsız eden güneş gibi…

Peki, bu nasıl oldu? İşte toplumsal ve politik değişimler gözetilmeden bunu anlamlandırabilmek çok zor. “2013 Gezi” dedik… O günlerden sonra değişmeyen hiçbir şey kalmadı. En önemlisi de toplumun hikaye yaratma güdüsü törpülendi.

Sezen Aksu. 90'lar. Depophotos #14824819

İşte, bugünün pop müziğinin bir hikaye yaratamama nedeni de burada yatıyor. 90’ları kasıp kavuran Tarkan bile olsanız, 2024’te yayınladığınız albüm bir haftalık etkiden ötesine geçemiyor. Sezen Aksu bile olsanız, yazdığınız şiirler 3 gün sosyal medyada konuşulup unutuluyor. Zerrin Özer gibi eskinin güçlü seslerinin yeni şarkıları en fazla TikTok editleriyle değerli. Hikâyeler elbette bitmez. Belki bir dönem nadasa yatmıştır. Türkiye toplumu kendi hikayelerini yazmaya devam edecek. Belki o gün bu yazının tam tersi argümanlar satırlara dökülecek.

Uzun Okumalar