Waterloo
Couldn't escape if I wanted to
Waterloo
Knowing my fate is to be with you
ABBA'nın 1974'te Eurovision'da birinci olan "Waterloo" parçası, Eurovision'ı benim için özetleyen bir çalışma. Parlak sahneler, kısa ve dinamik pop kompozisyonları ve iyi kotarılmış prodüksiyonlar... ABBA gibi bu işin ustalarının yanı sıra, Eurovision sahnesi bu döneme kadar hem iyi performanslara hem de vasatın altında kalan müziklere ev sahipliği yaptı. Ancak Eurovision, aslında her daim herkesin kendi yansımasını görebileceği dev bir ekranı da beraberinde getirdi. Yarışma, yıllardır Avrupa toplumları için sadece bir müzik yarışması olmanın ötesinde bir anlam taşıdı. Kendilerini ve kültürlerini ifade etme platformu olarak, her ülkenin kendine özgü temsil değerlerini sergilediği bir sahne sundu. Her ülkenin kendi iç dinamikleri ve toplumsal gerçeklikleri doğrultusunda şekillenen bir yansıtıcıya dönüşen Eurovision ekranında ise bu sene ‘gerilim’ var.
Nostalji: Eski Türkiye
Nedir eski Türkiye’yi Eski Türkiye yapan? 2000'lerin başındaki uluslararası yarışma ve organizasyonlardaki başarılar, birçok kişi tarafından eski Türkiye'yi yansıtan bir olgu olarak öne çıkarılıyor. Ancak benim için, 90'ların yaz melteminin artık esmediği bu dönemde eski Türkiye zaten çoktan sona ermişti. Çünkü herkesin kendi eskisi, Türkiye’ye bakışında saklı.
Kabul edelim ki; bugün Eurovision, Türkiye için uzun yıllar boyunca bir katılım ve yarışma alanı olmasının ötesinde, bir zamanlar büyük bir coşku ve heyecanla takip edilen, toplumsal bir olayın özlemle anıldığı bir nostalji kaynağına dönüştü. Türkiye'nin bu etkinliğe katılımını sonlandırmasıyla, geçmişteki Eurovision anıları, müzik ve birlikte yaşanan o ortak coşku hali, özellikle Y kuşağı tarafından sıklıkla ve özlemle yâd ediliyor. Çünkü Türkiye'nin Eurovision macerası boyunca, özellikle son dönemde elde ettiği başarılar, bu platformun sadece bir yarışmadan çok, bizim gibi toplumlar için bir kültürel kimlik arayışının parçası olduğunu da gösteriyordu. Özellikle 2000'lerin başındaki Avrupa Birliği’ne uyum sürecinin ve 2003 yılında Sertab Erener'in yarışmayı kazanmasının yarattığı ‘olumlu’ atmosferi de burada belirli bir yere koymak gerekiyor.
Eurovision'un oylama sistemi, ulusal jüriler ve televoting arasında denge kurmaya çalışsa da, siyasi ve kültürel çekişmeler nedeniyle zaman zaman eleştirilere maruz kaldı. Türkiye’nin katılımını sonlandırmasının da nedeni olan oylama sistemi, yarışmanın sadece sanatsal bir rekabet olmadığını, aynı zamanda ülkelerin siyasi ve kültürel çekişmelerini de yansıttığını gösteriyor.
Filistin'in gölgesi Avrupa'nın üzerinde
Bu yıl İsveç'in Malmö şehrinde gerçekleşen yarışmada şu ana kadar yaşananlar Cumartesi akşamı gerçekleşecek final gecesi hakkında da bizlere şimdiden bir fikir veriyor. İsrail’in yarışmaya katılımından dolayı birçok protesto gösterisinin şimdiden gerçekleşmesi bu yılki Eurovision’ın yarışma tarihinde farklı bir yer edineceğini gösteriyor. Avrupa Yayın Birliği'nin (EBU) İsrail'i yarışmaya dahil etme kararının İsrail’e yönelik birçok çevre tarafından "kültürel onay" olarak nitelendirilmesi yarışmanın bu yıl farklı bir odakta ele alınmasını sağladı.
Boykot çağrıları
Bu yıl, birçok sanatçı, akademisyen ve hayran, İsrail'in katılımını protesto etmek amacıyla Eurovision'u izlememe kararı aldı. Bu durum, Eurovision tarihinde önemli bir dönem olarak kaydedilecek çünkü ilk kez bu kadar geniş çaplı bir boykot eylemi gerçekleşiyor. Boykot çağrısında özellkile "Queers for Palestine" grubu dikkat çekiyor. Bu grup, İsrail'in yarışmada yer almasını, Filistinlilere karşı yapılan şiddetin bir tür kültürel onayı olarak görüyor ve bu durumu protesto etmek amacıyla Eurovision'u boykot etmeye çağırıyor. Ayrıca, "Boycott Divestment and Sanctions" (BDS) hareketi de İsrail'in yarışmaya katılımına karşı çıkıyor ve yarışmanın boykot edilmesi çağrısında bulunuyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarını kültürel bir örtü altında meşrulaştırdığı iddiası, Eurovision'un sadece bir müzik ve eğlence etkinliği olmadığını, aynı zamanda uluslararası politik olayların bir yansıması olduğunun da tekrardan altını çiziyor.
Yarı finallerde ne oldu?
İsraili temsil eden müzisyen Eden Golan, yarı finalde Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarına atıfta bulunduğu iddia edilen "October Rain" adlı şarkısının yeniden düzenlenmiş versiyonu olan "Hurricane"ı seslendirdi. Performans sırasında bazı izleyiciler tarafından desteklenirken, çoğunluk tarafından yuhalandı. İsrail Başbakanı Netanyahu, yarı final öncesinde Golan'a destek mesajı yayımladı ve onu İsrail'i temsil ettiği için tebrik etti. Golan, yarı final sonrasında yaptığı açıklamada İsrail'i temsil etmekten onur duyduğunu ifade etti.
Peki müzik bu yarışmanın neresinde?
Gelelim esas soruya… Eurovision ekranında uzun zamandır müziğin pek yeri yok. Jenerik yarışma müziklerinin, müzik için ne ifade ettiği bir kenara, Eurovision; tarihi boyunca birçok iyi performans ve şarkıyı da kendi içerisinde barındırabilmişti. Bu, dinleyicilerin yarışmanın olumlu tarafını görmesini sağlayan ana etkeni oluşturuyor. Özellikle Loreen, Alexander Rybak, Şebnem Paker, ABBA gibi isimlerin ortaya koyduğu ayırt edici performanslar, yarışmanın gerçek niteliğini hâlen koruyabildiğini de gösteriyor. Bu nitelik elbette ‘iyi bir müzik’ten başkası değil.
Kendi Eurovision seçkimi belirterek yazıya son veriyorum.