“…bilmeyenler olabilir.”
Yıl 2008. Replikas’ın yayınladığı “Zerre” isimli albümden bir şarkının girişi böyle başlıyor. Bu sözler aynı zamanda şarkının da adını taşıyor. “…bilmeyenler olabilir,” şarkının içinde hayatın kendisini anlatılıyor. Her şeye rağmen devam eden, türlü iyi veya kötü şeylere rağmen kendi yolunu çizen hayatın kendisi anlatılıyor. “…bilmeyenler olabilir,” şarkı “mutluluk ve ölümle” sözleriyle bitiyor.
Herkes tam da sıradan bir Pazar gününe uyanmak üzereyken, hızlıca yayılan bir haber herkeste derin bir hüzün yarattı. “Replikas’tan Gökçe vefat etmiş” mesajları art arda gelirken, 47’sine henüz varan genç ve değerli bir insanın ölümü o sıradan Pazar gününü, unutulması zor bir güne çevirdi.
Replikas’ı ve Gökçe Akçelik’i değerli kılan şey, müziği şahsi pragmatiğinden öteye taşıyarak, kaybedeceğini bildiği bir savaşa hiç korkmadan girmesidir. Bunu Türkiye’de müziğin en tartışmalı noktalarından birisi olan “müziğin popülerleşme” kavgası üzerinden daha doğru anlatabiliriz. “Popüler olan kötüdür” gibi yanlış bir tartışmaya girmek yerine, “iyi olan popüler olmalıdır” tartışmasını yapmak gerekir. Tartışmayı yanlış yerde başlatınca, tartışma bitmeyerek kördüğüm oluyor. Halbuki tartışmalar ne kadar sürerse sürsün, bir sonuca varmalı ve varılan noktada orada fikir ile herkes uzlaşmalıdır. Replikas “iyi olanın popülerleşmesi” adına yapılmış en iyi uzlaşmalardan birisidir. Eğilmeden, bükülmeden, değişmeden, değiştirilmeden bugün konuştuğumuz Replikas, iyi müziğin kendisidir. İyi müzik ise müziğin, sözlerin çok ötesinde; başka bir şeydir.
Replikas kurulduğunda yıl 1993’tü. Gökçe Akçelik ve Orçun Baştürk 16, Barkın Engin 15 yaşındaydı. Asla unutamayacakları gençlik hatıraları ve heyecanlarına Türkiye’nin kaotik gündemi sıkıca yumruklamak üzere hazırda bekliyordu. O yıl Uğur Mumcu suikasta uğramış, Madımak ’ta Türkiye’nin aydınları katledilmişti. PKK’nın terör eylemleri belirgin halde artmışken, bugünün siyasi konjonktürünü de etkileyecek seçimlerle halkın gelecek kaygısı iyice belirginleşmeye başlamıştı. Bugün kaygılandığımız ve bilmediğimiz o yarınlar, o gün yine vardı.
Genç Replikas’ın büyük bir müzik grubu olma, büyük sahnelerde çalma, albümler çıkartma ve radyolarda çalınmayı hayal ettiği anlara tutunup yollarına devam ettiler. Üstelik o radyolar 93 yılında, hükümet tarafından 2 ay boyunca yasaklanmış, insanlar bunu protesto etmek için arabalarının antenlerine siyah kurdele bağlamıştı. Üstelik bu dış etmenler ek olarak, kendi iç dünyalarındaki çatışmaları, duygusal meseleleri, ailevi ilişkileri ve baş ağrıtan iş hayatı gibi başımızı ağrıtan dünya meselelerine rağmen, mevcut düzende karşılık bulabileceği şüpheli bir müzik yapmak çok zor bir şey, O dönemki Replikas’ı bugüne ve yarınlara, “her şeye rağmen” taşıyan şey, yaptıkları müziğe çelik gibi bir iradeyle sarılmalarında saklı.
Gökçe Akçelik’in vefatı ardından sadece Ekşi Sözlük’te yığınla duygusal entry girildi. Onun vefatının yarattığı sıradan olmayan üzüntünün sebebi dinleyici ile arasına mesafe koymamasıydı. Peyote,Türk Müziği için sıradan bir yer değildi. Kulisi olmayan, müzisyenlerin dinleyicilerle konseri aynı masada beklediği, sohbet ettiği, konserden sonra da beraber yiyip içtiği duvarları olmayan bir mekandı. 2011’de tıpkı Gökçe Akçelik gibi erken yaşta kaybettiğimiz Hakan Orman’ın mirası üzerinden bu ülkede çok uzun süre “iyi müzik” için “iyi insanlar” bir araya geldi. Gökçe Akçelik için yazılan taziye mesajlarında, insanların kendisini tanımasa bile hoş bir sohbetinden, kendisine bıraktığı bir izden bahsettiğini okuyoruz. İyi müzik her zaman duyduğunuz iyi bir melodinin, güzel bir sözle buluşmasında bulmaz kendini. İyi müzik senin etrafında olan her şeyi kapsar. Sokakta yürüyen insandan, ağaçta salınan yaprağa kadar; her şeyi. Gökçe Akçelik’in müziği de tıpkı öyle; gitarı eline almasından çok önce aklında beliren bir görüntü, bir ses, bir insan ile başladı. Tıpkı müziği sadece sesten ibaret olmadığını bilen diğer tüm değerli müzisyenler gibi.
Replikas gibi kendisinden biraz önce kurulan Nekropsi, kendisinden biraz sonra kurulan DANdadaDAN gibi kült grupların imkanlar açısından “daha yoksul” dönemlerden bugüne taşıyabilmesinin ve bunu sürdürülebilir kılmasının bir diğer önemi de “iyi müziğin” devamı için yeni yola çıkan insanlara yol göstermesidir. 2012’de Peyote’de en önde Replikas’ı dinlediğimde, grubumuz ile yaptığımız müziği insanlara ulaştırma kaygısı ile umutsuzluğa düşmüştük. O gün konserden sonra eve heyecanla döndüğümüzde, bunun imkânsız olmadığını bize Replikas göstermişti. O heyecan ile sonrasındaki 5 yıl çıkılabilecek 1-2 büyük sahne hariç her yerde konser vermiş, gazetelerin sayfalarına adımızı yazdırmıştık. O başarının altında Gökçe Akçelik ve Replikas’ın, Peyote’deki herkesin önemli bir katkısı vardır. Bu hikâye sadece bize özel değil, birçok genç müzik grubunun da yolu benzer bir hikâye ile aydınlanmıştır. Endüstrinin ekmeğine yağ sürmeyen, “alternatif” diye kenara itilen bu grupların veya Peyote gibi mekanların varlığını sürdürmesi, ülkenin sanata bakış açısını iyileştirebilmesi için oldukça önemli.
Gökçe Akçelik’in vefatı öncelikle ailesi ve yakın çevresi için kalıcı bir üzüntü yarattığı aşikâr. Fakat her zaman ölüm meselesini “yaşanan iyi anılarla hatırlanması” üzerinden okumaya çalışıyorum. Bu anılar gülümsetip, sıcaklık hissettiren ve biraz da gözleri dolduran anılarsa ne mutlu Gökçe Akçelik’e ve diğer aramızdan ayrılanlara.
Yarın yine 93 Türkiye’sinin karanlığına uyanabiliriz! Tıpkı o gün tek isteği gitar çalıp, şarkı söylemek olan Gökçe gibi. Yıllar içinde yaşanan onlarca zor zaman, hayal kırıklığı, gelecek kaygısı gibi yığınla zorlukla mücadele içinde 47 yaşımıza geldiğimiz gün arkamızda Gökçe’nin iyi müziği gibi iyi anılarımızı da hatıra bırakabiliriz.
Geriye dönüp baktığımızda Replikas gibi bir miras bırakabilmek, tüm bu dünya meselelerinin çok üzerinde. O yüzden inandığımız değerlere sıkıca sarılarak, yola devam etmek yaşamanın belki zor yanı ama o zorluktan çıkabilmek de en güzel yanı.
Bugün varım, yarın yokum
Bilmeyenler olabilir
Elimdeki benim değil
Sıkılanlar, uyuyanlar
Dünyanın da gidişi böyle
Mutluluk ve ölümle
Hakan Orman’a selam söyle Gökçe, iyi ki yaşadın!