Hesaba mı ihtiyacınız var? Üye ol
Son yıllarda Türkiye genelinde, uyuşturucu kullanımı ve ticareti, organize suç şebekelerinin şehirlerdeki etkisini dramatik bir şekilde artırdı. İstanbul’un ‘varoş’ olarak bilinen semtlerinden başlayan bu çete faaliyetleri, toplumsal yapıyı derinden sarsmaya başladı.
Dosya ve Kürasyon: Scrolli Haber Stüdyosu
Bu akışta kullanılan görsel ve video materyaller sadece haberi desteklemek için kullanılmıştır. Haberin öznesi ve konusu değildir.
Türkiye genel olarak Meksika’yla özdeşleşmiş olan uyuşturucu ve suç gruplarının her geçen gün artışına tanıklık ediyor. Emniyet raporlarına göre, uyuşturucu ticareti ve kullanımına bağlı suçlar, organize suç şebekelerinin etkisiyle daha da karmaşık bir hal aldı. Türkiye'nin uyuşturucu rotalarındaki kritik konumu, bu sorunun ulusal güvenlik ve toplum sağlığı açısından da ciddi riskler yarattığını gözler önüne seriyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2024 uyuşturucuyla mücadele raporunda her türlü mücadeleye karşın, suç organizasyonlarının yeni ticaret ve sevkiyat yöntemleri geliştirdiği vurgulanırken, yasa dışı uyuşturucu pazarında sentetiklerin daha fazla yaygınlaşmasının, üretimde yeni yöntemlerin ve kimyasalların kullanılmasının da uyuşturucu suçlarıyla mücadeleyi zorlaştırdığı belirtiliyor.
Özellikle metamfetamin gibi sentetik uyuşturucuların yaygınlaşması raporda dikkat çekerken, Mersin Limanı’ndan kokain sevkiyatlarının hız kazandığı belirtiliyor. Türkiye'nin, uyuşturucu trafiğinde transit bir merkez haline geldiği raporda özellikle vurgulanıyor.
Mersin Limanı, uyuşturucu ticaretiyle ilgili olaylarla sık sık gündeme geliyor. Liman, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı rotalarının önemli bir noktası olarak bazı isimlerce öne çıkarılıyor ve bu nedenle güvenlik güçlerinin sıkı denetimine tabi tutulmaya çalışılıyor.
Peki, ‘transit merkez’ ne demek? Konuyu daha iyi anlayabilmek için ‘uyuşturucu rotaları’ adı verilen dünya uyuşturucu ticaret ağını bilmek gerekiyor. Pek çok yerel ağ ve rota olduğu bilinse de küresel uyuşturucu ticaretinde 3 ana rota öne çıkıyor.
Kökenleri Soğuk Savaş öncesine dayanan bu rota, Afganistan’dan Avrupa’ya uyuşturucu trafiğinde en çok kullanılan ve tarihi olarak önemli bir güzergâh.
Afganistan'dan çıkan afyon, önce İran’a, ardından Türkiye'ye girerek Balkan ülkelerine ulaşıyor.
Türkiye, bu rotada kritik bir geçiş noktası: Uyuşturucu, Batı Avrupa’daki pazarlara sevk edilirken, bu rotadaki suç şebekeleri Balkanlar üzerinden organize ediliyor. Rota, 2022 itibariyle Afganistan kaynaklı afyon ve eroinin Avrupa pazarlarına ulaşmasında en aktif hat olarak öne çıkıyor.
Afganistan kaynaklı uyuşturucuların, İran ve Pakistan üzerinden ya da Güney Asya, Afrika ve Körfez ülkeleri aracılığıyla, deniz ya da hava yoluyla Avrupa’ya ulaştırıldığı bir güzergâh olarak biliniyor.
Bu rota, Balkan Rotası'nın yanı sıra, suç gruplarının artan ilgisiyle dikkat çekiyor Bu rotadaki deniz ve hava sevkiyatları suç örgütleri tarafından daha güvenli ve düşük riskli bir alternatif olarak görülüyor.
Afganistan’dan çıkan uyuşturucuların Orta Asya üzerinden Rusya’ya ve oradan da Avrupa’ya ulaştığı güzergâh olarak biliniyor. Bu rota, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra etkin hale geldi ve özellikle Rusya pazarında önemli bir rol oynadı. Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan gibi Orta Asya ülkeleri de bu rotada transit olarak kullanılıyor.
Taliban’ın iktidara gelmesinin ardından eroin tedariğindeki düşüş bu rotayı zayıflatmış gibi görünse de bölgede sınır güvenliğindeki gevşeklikler, Rusya - Ukrayna Savaşı ve suç örgütlerinin eroin yerine sentetik uyuşturuculara yönelmesi, bu rotayı tehlikeli hale getiriyor.
1990’lı yıllar Türkiye’nin karanlık yılları olarak bilinir, bu yıllarda da ülke, mafya babaları, uyuşturucu çokça tartıştı; bu yanıyla “Türkiye ve uyuşturucu”nun yan yana anılması tesadüf de değil yeni de; bu ülkenin coğrafi konumunun bir sonucu. Yeni olan, Türkiye’de son yıllarda uyuşturucunun toplumsal suçlardaki artışın arkasındaki en önemli tetikleyici olması ve toplumsal bir yayılma göstermesi. Bir başka deyişle, eskiden bir geçiş güzergahı olan Türkiye, şu anda sadece uyuşturucunun geçip gittiği bir yer değil; uyuşturucu artık toplumun kılcallarına, sokak aralarına, okul önlerine kadar girmiş durumda. Bunu emniyet raporu çok net şekilde gösteriyor. Uyuşturucu artık, içkiden bile daha ucuz ve daha ulaşılabilir; ülkedeki alkole yönelik vergi politikaları sorunun bir yanını oluştururken, sorunun diğer yanını ise uyuşturucu madde üretimi ve ticaretindeki dinamiklerin değişmesi oluşturuyor.
90’lı yıllarda uyuşturucu, üretimi ve tedariki daha zor olarak bilinen eroin, kokain gibi maddelerle özdeşleşmişti. Günümüzde ise Afganistan’da Taliban’ın 2022'de afyon ekimini yasaklamasının ardından kaçakçılık yolları çeşitlendi, tacirler çok daha kolay ve ucuza üretilebilen, ‘sentetik’ olarak bilinen yeni maddelere yönelmiş durumda. Bunlardan en bilineni ve Türkiye’de en yaygın satılanı ise metamfatamin.
Fotoğraf: Murat Şengül. Depophotos
2024 Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre, metamfetamin yakalamaları 2023 yılına oranla %35,5 artmış ve toplamda 21 tonun üzerine çıkmış durumda. Aynı şekilde, esrar yakalamalarında %23, kenevir ekiminde ise %43 artış kaydedildiği görünüyor. Bu durum, uyuşturucu ticaretindeki değişen dinamikler ve Türkiye'nin coğrafi konumuyla yakından bağlantılı. Özellikle metamfetamin ve sentetik kannabinoid gibi yeni psikoaktif maddelerin, Türkiye’de önemli bir sorun haline geldiği yine raporlarda yer alıyor.
Fotoğraf: Murat Şengül. Depophotos
Türkiye, son yıllarda özellikle sokakta suçun arttığı çıplak gözle görülebilecek kadar açık. Kamuoyunun gözlerini uyuşturucu tehlikesine dönmesini sağlayan esas olay ise, şu anda İtalya’da tutuklu bulunan Barış Boyun ve kendisine bağlı olduğu söylenen 4 çetenin, sokak çatışmalarıdaki rolü oldu. Uyuşturucu kaçakçılığı ve suçla mücadele konusu ülke gündeminin başrolüne ilk olarak böyle geldi.
Anacur, Redkit, Daltonlar ve Casper gibi tuhaf isimli yeni nesil çeteler, Türkiye’de yerel ve uluslararası bağlantıları olan organize suç grupları, kurdukları motosikletli saldırı timleri ve sosyal medyada çekinmeden yayınladıkları silahlı görüntülerle sık sık gündeme geliyor.
Türkiye’deki organize suç çeteleri, genellikle ekonomik eşitsizlik, işsizlik ve yoksulluk gibi sosyo-ekonomik etkenlerden besleniyor. Gençlerin iş imkanlarının sınırlı olduğu mahalleler ise çeteler için adeta bir çekim merkezi…
1970’lerde sol örgütlerin kurduğu ‘devrimci mahalleler’ olarak bilinen Gülsuyu, Gazi Mahallesi ve Okmeydanı gibi bölgelerin bugün uyuşturucu çetelerinin kontrolü altına girmiş olması durumu gayet iyi özetliyor. Bir zamanlar hırsızlığın bile olmadığı mahallelerde kumar ve fuhuşla başlayıp uyuşturucuyla güç kazanan çetelerin, yoksul gençleri kendilerine çekerek mahallelerde kontrolü ele geçirmesi, Gazete Duvar’ın video dosyasında detaylı şekilde anlatılıyor.
Geçtiğimiz Eylül ayında, İstanbul Ümraniye’de polis memuru Şeyda Yılmaz’ın, uyuşturucu ticareti dahil 19 suçtan kaydı olan, Yunus Emre Geçti tarafından şehit edilmesi, kamuoyunda infiale neden oldu. Bununla da kalmadı, kamuoyu, uyuşturucuyla ilişkilendirilen pek çok suç görüntüsüne sosyal medya ağlarında maruz kaldı. Suç kaydı olan şahıslarla etkin mücadele edilmediği, suça bulaşanların rahatça sokaklarda gezdiği algısı kamuoyunda geniş bir kabul görür hale geldi. Son olarak İstanbul Fatih’te , Semih Çelik adlı şahsın uyuşturucu etkisindeyken, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adlı iki kadını vahşice katletmesi toplumu sarstı.
Türkiye, belli ki önümüzdeki dönemde uyuşturucu sorununu tartışmaya devam edecek. Ancak her alanda kutuplaşmış ve birbirini duyamaz hale gelmiş bir toplumda bu tartışmanın çözüm üretme ihtimali var mı? Bunu söylemek zor: yine de toplumda tüm kesimlerin, konu üzerine kafa yorması gerektiğine şüphe yok. Hem devlet kurumları hem de sivil toplum kuruluşları, bir an önce çözüm için bir araya gelip bir yol haritası belirlemek zorunda.