0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

'Üniversite ayakta': Türkiye’de geçmişten günümüze üniversite boykotları

Türkiye’nin pek çok üniversitesinde öğrenciler, geçtiğimiz haftadan bu yana derslere katılmıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan protestolar, kısa sürede üniversite boykotlarına dönüştü. “Üniversiteler ayakta, akademik boykotta” sloganı, kampüslerdeki öğrenciler arasında ortak bir çağrı hâlini aldı.

Türkiye'deki üniversiteler, geçmişte de benzer süreçlerden geçti. Öğrenciler zaman zaman taleplerini dile getirmek için benzer yöntemlere başvurdu; kimi zaman üniversite reformu istediler, kimi zaman daha geniş toplumsal konulara dair tepkilerini gösterdiler. Bugün yaşananlar, üniversitelerde yaklaşık 60 yıldır farklı biçimlerde tekrar eden bir hareketi de gösteriyor.

1968: Kritik dönem

İlk kırılım 1968 yılıydı. Bu dönem yalnızca dünyada değil, Türkiye’de de gençliğin taleplerini güçlü biçimde gündeme getirdiği bir dönem oldu. Üniversitelerde “üniversite reformu” temel gündemdi. Öğrenciler, bilimsel özerklik, demokratik üniversite yönetimi ve eğitimin parasız olması gibi taleplerle hareket etti.

Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversitede boykotlar gerçekleşti. Amfilerde forumlar düzenlendi, derslere katılım durduruldu. Öğrenciler, karar alma süreçlerine dâhil olmayı, üniversitelerin yalnızca bürokratik değil, aynı zamanda akademik ve idari açıdan da özerk kurumlar hâline gelmesini talep etti.

Bu dönemde üniversite boykotları yalnızca eğitim talepleriyle sınırlı kalmadı. Öğrenciler, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik meselelerine dair de söz söylemeye başladı. Yükseköğretim kurumları, gençler için yalnızca eğitim alınan mekânlar değil, aynı zamanda ülkenin geleceğine dair söz söylenen alanlar oldu.

1968’de üniversite boykotlarının hızla kitleselleşmesinde, uluslararası gelişmelerin de etkisi büyüktü. Vietnam Savaşı’na karşı yükselen küresel tepki, Fransa’da Mayıs 68 olayları ve ABD’deki sivil haklar hareketi, Türkiye’deki öğrenci gençlik üzerinde ciddi bir etki yarattı. “Emperyalizme karşı bağımsızlık” ve “kapitalizme karşı adalet” söylemleriyle şekillenen öğrenci hareketi, Türkiye’de de benzer bir anti-emperyalist hatta oturdu.

Öğrenciler, üniversite kampüslerinde Amerikan karşıtı mitingler düzenlediler, özellikle ABD’nin Türkiye’deki askeri üslerinin kapatılmasını talep eden gösteriler gerçekleştirdiler. Ankara’daki ODTÜ kampüsünde, dönemin ABD Büyükelçisi Robert Komer’in makam aracının yakılması, bu hareketin sembol olaylarından biri hâline geldi.

1970’ler: Sınıfsal temeller

1970’li yıllarda öğrenci hareketleri, önceki dönemin taleplerini sürdürmekle birlikte, işçi sendikalarıyla ve köylü hareketleriyle daha görünür ilişkiler kurdu. Üniversitelerdeki boykotlar, yalnızca üniversiteyle sınırlı kalmayan toplumsal meselelerin tartışıldığı alanlara dönüştü. Aynı şekilde üretici mitingleri, öğrenci hareketlerinin kırsal alandaki eylemlere destek verdiği alanlar oldu.

Bazı üniversitelerde, eğitim sisteminin yanı sıra ekonomik eşitsizlikler ve demokratikleşme talepleri de gündeme geldi. Öğrenciler, hem eğitim hakkı hem de temel toplumsal haklar için seslerini duyurmayı amaçladı.

12 Mart 1971 Muhtırası, öğrenci hareketleri üzerinde önemli bir kırılma yarattı. Muhtıra sonrasında üniversitelerde sıkıyönetim ilan edildi, çok sayıda öğrenci gözaltına alındı ve üniversiteler sıkı bir denetim altına alındı. Ancak buna rağmen, bazı üniversitelerde protestolar ve boykotlar devam etti.

Özellikle ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi’nde, 1971 sonrası dönemde öğrenci birlikleri aracılığıyla hak arama talepleri dile getirilmeye devam edildi. 1972 yılında, barınma ve burs hakları için ODTÜ öğrencileri, bir dizi sınıf boykotu ve kampüs içi protesto gerçekleştirdi. Bu eylemler sırasında öğrenciler, yemekhane boykotları ve ders boykotlarıyla üniversite yönetimine baskı kurmayı hedeflediler.

1975 ve sonrasında ise, Türkiye genelinde üniversitelerde sağ ve sol öğrenci grupları arasındaki çatışmalar yoğunlaşırken, derslerin aksaması ve fakültelerin sık sık boykot edilmesi olağan hâle geldi. Harç zamları, barınma ve beslenme sorunları da bu yıllarda öğrencilerin kitlesel boykotlara gitmesinde etkili oldu. 1977 yılında üniversite harçlarına yapılan yüksek zamlar ve yurtlardaki kötü yaşam koşulları, pek çok üniversitede geniş çaplı boykot ve yürüyüşlere yol açtı. Ancak bu dönemde öğrenci hareketleri sadece kendi talepleriyle sınırlı kalmadı; işçi sınıfının grevleri, köylü hareketlerinin toplantıları gibi alanlara da destek vererek, toplumsal muhalefetin en güçlü dinamiklerinden biri hâline geldi.

1980'ler: Kırılım süreci

1980’ler Türkiye tarihinde üniversite gençliği açısından bir kırılma ve yeniden yapılanma dönemi olarak öne çıktı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi, üniversiteleri sadece fiziki olarak değil, zihinsel ve kültürel anlamda da derinden etkiledi. Darbe yönetimi, üniversiteleri “anarşi ve terörün merkezi” olarak tanımlayarak, yükseköğretim alanında radikal düzenlemelere girişti. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 1981 yılında kuruldu ve bu yeni sistem, üniversiteleri merkezi bir denetim altına aldı. Üniversite rektörleri ve dekanları doğrudan askeri otoritenin kontrolünde atandı; akademik özerklik ve demokratik temsil mekanizmaları askıya alındı. Öğrenciler için de sıkı bir disiplin rejimi getirildi; siyasal faaliyetler, toplu gösteriler ve boykot çağrıları yasaklandı.

Darbe sonrası dönemin en belirgin özelliklerinden biri, üniversitelerdeki politik sessizlik ve apolitikleşme eğilimi oldu. 1970’lerde sokakları ve kampüsleri dolduran öğrenci eylemleri, yerini üniversite koridorlarında sessiz bir izleyiciliğe bıraktı. Öğrenci dernekleri kapatıldı; öğrenci temsilcilikleri kaldırıldı; hatta öğrenci kulüpleri dahi sıkı bir denetim altına alındı.

1989 yılı ise üniversitelerdeki öğrenci hareketinin yeniden kitleselleştiği bir eşik oldu. Kamu emekçilerinin başlattığı “Bahar Eylemleri” dalgası, üniversite öğrencileri arasında da yankı buldu. Öğrenciler, bir yandan kamu çalışanlarının grevlerine destek verirken, bir yandan da üniversite harçlarına yapılan zamları ve YÖK düzenlemelerini protesto ettiler. 1989-1990 döneminde İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi gibi birçok büyük kampüste ders boykotları yeniden başladı. 1980’lerin son yılları, 1990’lar boyunca sürecek olan öğrenci muhalefetinin yeniden filizlendiği bir dönem olarak tarihe geçti.

1990'lar: Yeniden doğuş

1990’lı yıllar, Türkiye’de öğrenci hareketlerinin yeniden görünür olduğu, fakat önceki kuşaklardan farklılaşan bir dönemdi. 1980 darbesinin ardından oluşan baskıcı atmosferin etkileri, on yıl boyunca üniversitelerde kendini güçlü biçimde hissettirmişti. Ancak 1989’da kamu işçilerinin başlattığı "Bahar Eylemleri" ve hemen ardından üniversite öğrencilerinin üniversite reformu, daha fazla özgürlük ve fırsat eşitliği talepleriyle tekrar sahneye çıkması, uzun süren sessizliğin ardından yeni bir dönemi işaret etti. Bu dönemde öğrenci hareketleri, siyasal taleplerle birlikte, doğrudan eğitim hayatına ve ekonomik koşullara ilişkin sorunları da gündeme taşımaya başladı.

1995-96 yılları, harçlara yapılan yüksek zamlar nedeniyle Türkiye genelinde öğrenci hareketlerinin kitleselleştiği yıllar oldu. 1990’lı yıllarda öğrenci hareketlerinin gündeminde, yalnızca eğitim harçları ve ekonomik talepler yer almadı. Aynı zamanda yükseköğretimdeki fırsat eşitsizlikleri, üniversitelerdeki karar alma süreçlerine katılım eksikliği ve akademik özgürlük gibi konular da öğrencilerin gündemindeydi. Özellikle kamu kaynaklı üniversitelerde, öğrenciler üniversitelerin yönetim yapılarında daha fazla söz sahibi olmayı talep ettiler. Bununla birlikte, dönemin toplumsal yapısı ve siyasal atmosferi, öğrenci hareketlerinin sınırlı bir kitlesellikle yürütülmesine neden oldu. Pek çok öğrenci için üniversite, daha çok bireysel gelecek planlarının yapıldığı, mesleki ve kişisel gelişimin öncelendiği bir alan hâline gelmeye başladı.

Bununla birlikte, 1990’ların ikinci yarısında ekonomik krizler, özelleştirme politikaları ve toplumsal eşitsizlikler, öğrenci hareketlerini dönem dönem yeniden canlandırdı. Sosyal güvenlik reformları, kamu harcamalarında yapılan kısıtlamalar ve iş güvencesine dair kaygılar, öğrencilerle kamu çalışanlarını zaman zaman ortak platformlarda buluşturdu. Ancak, 1990’ların sonlarına doğru, öğrenci hareketlerinde belirginleşen eğilim, ideolojik veya siyasal aidiyetlerden çok, ekonomik sorunlar ve eğitim hakkına yönelik talepler etrafında şekillenen daha pragmatik ve hak temelli bir yaklaşım oldu.

2000'ler ve günümüz

2000’li yılların başı, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin yeniden politize olmaya başladığı bir dönemi işaret etti. 1990’ların sonunda yaşanan ekonomik kriz ve ardından gelen neoliberal dönüşüm politikaları, üniversitelerdeki eğitim sisteminde derin eşitsizlikler yarattı. Harç zamları, burs ve yurt yetersizlikleri, öğrencilerin temel gündemlerinden biri hâline geldi. 2000’lerin ortasında YÖK protestoları yeniden gündeme geldi; “Parasız, Bilimsel, Demokratik Eğitim” talebiyle İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi gibi büyük kampüslerde boykotlar organize edildi.