0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

Türkiye'de siyasi parti enflasyonu:

'Daha fazla siyasi parti daha fazla demokrasi değildir'

Hikâye: Ahmetcan Uzlaşık

Türkiye siyasetinde art arda partiler kuruluyor. Türkiye siyasetinin tanınan simalarından Yavuz Ağıralioğlu’nun kendi partisini kurması ile siyasi iklimimizdeki parti sayısı 158’e yükseldi. Peki bu sayı fazla mı? Fazla olması demokrasi için iyi mi? Scrolli olarak Siyaset Bilimci Kemal Büyükyüksel’e sorduk.

Eski İyi Partili Yavuz Ağıralioğlu geçtiğimiz dönemde Anahtar (A) isimli bir siyasi parti kurdu. Büyük Birlik Partisi ve Alperen Ocakları ekolünden gelen Ağıralioğlu, özellikle İyi Parti’de görev yaptığı 2018-2022 yılları arasında kamuoyunda tanınırlığını artırmıştı.

Partisinin ismi ile ilgili yaptığı açıklamada Ağıralioğlu, "Kelime, kavram yorgunu olmuş memlekette, mukaddes kavramların tüketildiği 22 yıllık dönemde bu kadar kavram yoğunluğunun olduğu bir ülkede biz de kendimizi yük etmeyelim milletimize. Alfabenin ilk harfinden başlayalım dedim, yeniden başlayalım dedim” ifadelerini kullandı.

A Parti’nin kuruluşu medyaya yansımış olsa da bu hikayenin bir de medyaya çok fazla yansımayan bir tarafı var. Türkiye’de özellikle geçtiğimiz yıllarda her ay yeni birkaç parti kuruluyor.

Siyasi Parti Sayısı 158’i Buldu

A Parti’nin de kurulmasıyla Türkiye’deki siyasi parti sayısı 158’e vardı. Türkiye’deki güncel siyasi partiler ile ilgili verilere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının internet sitesinden ulaşılabiliyor.

2018-2024 arası kapatılan ve siyasi parti olma statüsünü yitiren partileri bir kenara koyarsak güncel veriler bize 2018 başında 67 aktif siyasi parti olduğunu gösteriyor. Bu sayı yıllar içinde inanılmaz bir artış göstererek bugün 158’e ulaştı.

2018 ve 2019 yıllarda toplam üç yeni parti kurulurken 2020 ve 2021 yıllarında büyük bir siyasi parti enflasyonu yaşandı. 2020’de 18, 2021’de ise aralarında Zafer Partisi, Deva Partisi, Memleket Partisi gibi partilerin de olduğu 15 yeni siyasi parti kuruldu.

2022’de yalnızca üç yeni parti siyasa hayata katılırken 2023 ve 2024 yılları yine büyük bir artışa tanıklık etti. 2023’de 27, 2024’ün kasım ayı itibari ise 25 yeni siyasi parti kurulduğu resmi verilere döküldü.

Yeşiller Partisi Hala Kurulamıyor

Parti kurmanın kolay bir prosedür olduğu Türkiye’de Yeşiller Partisi ise “alındı belgesi”ni hala alamadı.

Yeşiller Partisi'nin kurucuları, Eylül 2020'de gerekli evrakları İçişleri Bakanlığı’na teslim ederek partinin kuruluşunu başlatmıştı. Ancak “alındı belgesi” bir türlü verilmedi. İlk olarak, kuruculara adli sicil belgeleri ve diğer siyasi partilerdeki üyeliklerinden istifa etmeleri gerektiği bildirildi. Bu talepler yerine getirilip belgeler tamamlandığı halde, COVID-19 gibi gerekçelerle belgenin teslimi sürekli ertelendi. Bakanlıkla temas kurma çabaları da yanıtsız kaldı, bu nedenle 23 Mart 2021'de idare mahkemesine dava açıldı.

Mahkeme sürecinde bakanlık, Yeşiller’in başvurusuna somut bir gerekçe sunmadan belge taleplerini karşılamayı reddetti. Mahkeme, siyasi parti kurma hakkının engellenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtti ve Yeşiller Partisi'nin haklı olduğunu hükmetti. 27 şubat 2023 tarihinde Ankara 8. İdare Mahkemesi kararını açıkladı ve Bakanlığın Yeşiller Partisi’nin kurulmasını engellemesinin hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

Ne var ki bu karar da 27 Haziran 2023 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi tarafından bozuldu.

Emekliler Dört Yeni Parti Kurdu

Türkiye’de ekonomik krizden en çok etkilenen gruplardan bir tanesi de emekliler. Bu durum siyasi örgütlülüğe de yansımış gibi gözüküyor. Emeklilerin birçok sivil toplum girişiminin yanında dört tane de yeni siyasi parti 2023 ve 2024 yıllarında kuruldu: Emekliler ve Yurttaşlar Partisi, Türkiye Emekliler ve Çalışanlar Partisi, Türkiye Emekliler ve Emekçiler Partisi ve Türkiye Emekliler Partisi.

SHP Yeniden Kuruldu

2024 yılında siyaseti sarsan olaylardan bir tanesi SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti)’nin yeniden kurulması oldu.

1995 doğumlu film yapımcısı ve sinemacı Burak Çelik’in Genel Başkanlığındaki Parti, CHP içerisindeki birtakım muhalifler tarafından kurdurulmakla suçlanmıştı.

1985 yılında SODEP (Sosyal Demokrasi Partisi) ve HP (Halkçı Parti)’nin birleşmesiyle kurulan SHP, 1986’dan 1993 yılına kadar Erdal İnönü tarafından yönetilmişti. 1989 Yerel Seçimlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir’i kazanan SHP, 1991 Genel Seçimlerinde de oyların yüzde 20’sini almış ve Süleyman Demirel’in DYP’siyle koalisyon kurarak iktidara gelmişti. Parti, 1995 yılında Murat Karayalçın Genel Başkanlığında CHP ile birleşerek siyasi hayatına son vermişti.

2002 yılında Murat Karayalçın tarafından tekrar kurulan parti, 2009 yılında Karayalçın’ın CHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olunca, yeniden başka bir partiyle birleşerek kapanmıştı.

Sağ/Muhafazakar Partiler Ağırlıkta

2023 ve 2024 yıllarında kurulan siyasi partiler incelendiğinde ağırlığın sağ partilerde olduğu göze çarpıyor. Kurulan 51 siyasi partinin yalnızca altı tanesinde sol/sosyalist kelimeler geçiyor. Programları incelendiğinde 14 tane partinin merkezin solunda olduğu anlaşılırken yeşil siyaset yapan iki, liberal bir programa sahip ise üç parti göze çarpıyor. Kurulan partilerin ekseriyetinde ise milliyetçi/muhafazakar temalar öne çıkıyor.

“Siyasi parti sayısında genelde siyasi sistemin tıkandığı dönemlerde artış görülür”

Siyasi parti sayısının siyasi sistemin tıkandığı dönemde arttığını belirten Kemal Büyükyüksel, bunun yapılan araştırmalarda hiçbir partiyi desteklemediğini söyleyenlerin oranındaki artıştan da görülebildiğini söyledi ve ekledi:

“Mevcut ana akım siyasete olan inanç kaybolduğunda, iktidar değişmediğinde ancak muhalefet de iktidara uzun süre gelemediğinde seçmenlerin mevcut düzenden topyekün soğuma ihtimali artabiliyor. Bu da toplumda yeni arayışlara alan açıyor, siyasette de genelde yeni partilere. Bunların birçoğu başarılı olmaz. Genelde tabela partisi olarak kalırlar veya kapanırlar. Ancak kriz anlarında bazen de yeni partiler ve alternatif siyasi figürler ortaya çıkar ve siyasi düzenden memnun hissetmeyen vatandaşa yeni bir siyasi teklif sunarlar. Bu yeni çıkan figürler sıfırdan figürler olmak zorunda değil.”

Ak Parti’nin de bu bağlamda bir örnek olduğuna değinen Büyükyüksel, Ak Parti’nin de siyasi bir krizde doğduğunu ve yeni bir teklif sunarak iktidara geldiğini söyledi. Büyükyüksel:

“Böyle kriz dönemlerinde, artık eskinin tam yürümediği ve yeni bir şeylerin gelmeye başladığının hissedildiği dönemlerde, yani kısaca siyasette daha doldurulmamış bir yeni açığın oluştuğu geçiş dönemlerinde şansını deneyenlerde artış oluyor. Türkiye’de de şu anda buna benzer bir durumun içerisindeyiz. Görüyoruz ki iktidarın eski popülaritesi (en azından şu anki göstergelere göre) yok. 2023’te kaybeden bir muhalefete rağmen 2024’te yerel seçimlerde CHP’nin birinci çıkmasıyla iktidarın başta kalsa da uzun vadeli bir düşüş sürecinden sapmadığını görebiliyoruz. İktidarın gerilemesi ve artık yeni bir şeyi yol vereceği algısı arttıkça yeni opsiyonlar sunanlarda da artış olacaktır. Bu sürecin bitişi sonrasındaysa istikrar sunabilen yeni bir alternatif çıkarsa opsiyonların sayısı yeniden belli bir limitte kalır ve düzen bir sonraki sarsılışına kadar rayına az çok oturur”, ifadelerini kullandı.

“Daha fazla siyasi parti daha fazla demokrasi demek değildir”

Daha fazla partinin otomatikman daha fazla demokrasi demek olmadığının altını çizen Siyaset Bilimci, iki partili sisteme sahip ülkelerin temsiliyet açısından yarattığı sıkıntılara rağmen birçok çok partili ülkeye göre daha demokratik olması örnek olarak verilebilir dedi.

Sözlerine devam eden Büyükyüksel, “nasıl tanımlandığına göre değerlendirme değişebilse de demokrasi sadece sandığa veya siyasi partilere indirgenemeyecek bütüncül bir siyasal rejimdir. Demokrasiyi hem bir mekanizma hem de bir haklar bütünlüğü olarak görmek mümkün. İstenildiği kadar fazla parti olsun, eğer yurttaşlar temel hak ve hürriyetlerini pratiğe dökmek istediklerinde baskı ve engeller ile karşılaşıyorsa o zaman orada bir demokratik noksanlık vardır. Özünde halkın iradesine göre şekillenebilen bir toplumsal yapının sürdürülebilmesi için tasarlanmış bir kurallar ve haklar rejimi olarak görülebilir demokrasi. Bazen partiler üzerinden kendilerini ifade ederler ve iradelerine göre yaşadıkları ülkeyi şekillendirirler, bazense sivil toplum faaliyetleriyle, gösteri yapma hakkıyla, hatta bazen sadece ifade özgürlüğünü pratiğe dökerek huzursuzluklarını özgürce aktarabilerek ve yönetimi denetleyebilerek. Bunun dışında bir yandan da siyasi süreçlerin nasıl yürüyeceği hakkında bir kurallar bütünüdür. Seçimler, partiler, devlet kurumları, denge denetleme mekanizmaları gibi. Yani farklı partilerin varlığı farklı toplumsal kesimlerin temsil edilme olanaklarını artırabilir, ancak bu siyasi partiler işlevsizse, belli dar çıkar gruplarının hedeflerini gerçekleştirmek için kurulmuşsa bu işlevi göremeyebilirler de”, ifadelerini kullandı.

Türkiye özelinde ise henüz olgunlaşmamış bir demokrasi olmasından ötürü siyasi katılımın parti boyutuna indirgenebileceğinden bahseden Büyükyüksel, yine de toplumun partiler üzerinden örgütlendiği görüşünü iddialı bulduğunu aktardı ve ekledi: “Ancak genel olarak toplumun siyasi partiler içinde de aktif olduğunu söylemek zor. Daha çok pasif konumda kalan ve kendini siyasi özneye çevirmeyen vatandaşların olduğunu söylemek mümkün. Yani siyasi partilerde bile kaynayan bir toplumsal faaliyet pek var denemez. Ancak siyasi partilere aşırı endekslenmiş bir toplumsal-siyasi düzenin demokrasiyi sandığa ve seçimlere indirgeyen olgunlaşmamış bir demokrasi anlayışıyla bağı olduğunu söylemek mümkün.

“Türkiye’de siyaset lider odaklı”

Türkiye’de siyasetin genel olarak lider odaklı olduğunu söyleyen Büyükyüksel, liderlerin her ülkede en belirleyici faktör olduğunu lakin Türkiye’in tarihsel sürecinde lider odaklı siyasetin daha ağır bastığını söyledi. Bu durumun oluşmasında aktif yurttaşlığın oturmamış olmasının etkisini de belirtti.

Büyükyüksel, “Siyasete toplumsal katılımın ve yurttaş faaliyetlerinin zayıf olduğu, yurttaşların genel olarak başkalarından bazen “kurtarıcı” beklermiş düzeyde beklenti içine girip kendilerini pasif bir konuma itmeleri liderleri çok belirleyici hale getiriyor. Siyasi baskıların iyice arttığı devrimizde yurttaşların siyasete aktif katılımı daha da zorlaşıyor, yurttaşlar bir çaba içine girmek konusunda daha da zor motive oluyor. Bu da siyasi kurumlar içerisinde kolektif süreçleri, dinamik örgüt yapısını zayıflatabiliyor. Nitekim böyle bir boşluk içerisinde de yapıları sürdürmek için güçlü liderler gerekli oluyor. Bu her siyasi yapıda böyle bir lider çıkacak demek değil, ancak böyle bir karaktere sahip olmayan yapıların işleyişi daha kolay sekteye uğrayabiliyor”, şeklinde aktardı.

Kemal Büyükyüksel, "Uzlaşma ve tartışma kültürünün de güçlü olmadığı bir yerde karar alıcı öncülerin de siyasi süreçlerin yürümesi için varlığı kritik oluyor," şeklinde konuştu ve ekledi: "Bunun tabii bir diğer tarafı da var. Ülkenin demokratik kültürünün güçlü olmaması, kurumlar içinde otoriter eğilimleri ve siyasi aktörler olarak da otoriter karakterleri sürekli doğurmaya devam ediyor. Bu tür karakterlere sahip aktörlerin baskın olduğu bir yerde lider odaklı siyaset de kaçınılmaz hale geliyor. Yatay değil, dikey komuta yapıları olarak işleyebilen partiler ve onları da kendi iradesine göre yönlendiren liderler. Biraz bu noktadayız diyebilirim."

"Türkiye’nin de ötesine geçen çağımızın ruhunun çağırdığı lider odaklı bir siyaset eklenince," diyerek sözlerini sürdüren Büyükyüksel, "Kurumsal yapıların gitgide daha arkaplanda kaldığı bir siyaset tarzının iyice güçlendiğini görebiliyoruz. Günümüzde sadece Türkiye’de değil, gelişmiş demokrasilerde bile karmaşık kurumsal yapıları bypass edebilecek güçlü liderlere ve karizmatik figürlere olan talep yüksek. Bu biraz da bir ekonomik ve siyasi çalkantı ve kriz çağından geçmemizle de alakalı. Halklar derin sorunlara hızlı çözümler üretebilecek ve kendileriyle doğrudan bağlantı kurabilecek kişiliklere yönelmeye daha meyilli oluyorlar," diye ekledi.

"Türkiye’de de tüm bu faktörlerin birleşmesi, bir de bunun üstüne halihazırda bir güçlü lider rejiminin şekillendirdiği mevcut siyasi iklimin varlığı, geniş parti yapılarının ve parti içi süreçlerin arkaplana itilip güçlü liderlerin yön verdiği bir siyaseti daha olağan hale getiriyor," şeklinde sözlerini tamamladı.

“Parti içi demokrasi eksikliği bölünmelere yol açabilir”

Parti içi demokrasi eksikliğinin partilerin parçalanmasında bir etken olduğunu belirten Büyükyüksel, "Partinin farklı kanatlarının sürdürülebilir bir yönetim modeli üzerinden içerilemediği bir yapıda olması, güç sahibi olmayan veya muhalefette kalan grupların işlevsizleşmesine, sonrasında da partiden kopmasına yol açabilir. Parti işleyiş süreçlerinde farklı görüşten aktörlerin rol oynayabilmesiyse kopuşları zorlaştıracaktır," dedi.

Türkiye’de siyasi kültürün genelde pek demokratik olmadığını belirten Büyükyüksel, "Çoğu parti, toplumu yansıtacak şekilde kendi içinde de çoğulcu yapılar inşa etmeyi genelde başaramıyor. Bundan dolayı zaten kurumsallaşamıyorlar da. Genelde de anlaşmazlıklar fazla ileri bir düzeye geldiğinde kopuşlar yaşanıyor çünkü parti içi mekanizmalarla partiye yön vermek mümkün olmuyor," dedi ve ekledi: "Bu katı hiyerarşi ve kişi odaklı siyasi kültür, parti içi demokrasiyi ve kurumsallaşmayı önleyebiliyor. Biraz da bundan dolayı Türkiye’de sağ siyasetin tarihi MHP istisnası hariç sürekli olarak yeni partilerin kurulmasının tarihi oluyor."

Büyükyüksel, "AK Parti’nin de bunu aşıp aşamayacağı şüpheli, çünkü yıllar geçtikçe gücün tek liderde toplandığı katı lider odaklı bir yapıya dönüştü," diyerek devam etti. "Bu lider gittiği anda partinin kendi başına bir anlamı kalmayabilir ve ortaya yeni bir parti yine çıkabilir. MHP’nin istisnai olması ise biraz partinin devlet bürokrasisindeki varlığıyla mana kazanıyor denebilir. Tarih boyunca bu geleneğin devam edebilmesi, devletle iç içe bir şekilde var olabilmesiyle bağlantılı bir nebze. Bunun dışında devamlılığı sağlayabilen ve ağır aksak da olsa parti içi demokrasisi olan tek büyük partimiz hala CHP. Nitekim CHP’den kopuşlar olduğunda dahi bunlar karşılığı olan veya ayakta kalabilen yapılar olamadılar”, şeklinde konuştu.

"Son olarak, Türkiye’de kaynak dağıtımı ağırlıklı olarak devlet himayesinde gerçekleşen bir süreç olduğundan dolayı, yeni partiler kurulması ve bağımsız aktörler olarak ortaya çıkma isteği kaynaklardan pay almak için bir rekabetin de parçası olarak görülebilir," diyen Büyükyüksel, "Kişiler, arkalarına belli çıkar gruplarını da alarak kaynaktan pay alabilecek yeni bir olanak yaratmak için hamle yapabiliyorlar. Buna da bir nevi bir “parti pazarı” veya “siyasetçi pazarı” denilebilir. Küçük de olsa bir taban yaratabilen herhangi bir figür, kendi himayesi altındaki bir yapıyla pazarlık gücünü artırmayı, daha büyük bir partide kalıp sadece orada elit aktörlerden biri olmaktan daha faydalı görebilir" diye ekledi. "Nitekim başkanlık sisteminin olduğu ülkemizde birkaç yüzdelik bir karşılık yakalamak bile seçimlerde sizi pazarlık masasına oturtabilecek ve kaynak dağıtımında söz sahibi olabilecek konuma getirebilir. Ki 2023 seçimlerinde bunu farklı aktörler üzerinden de gördüğümüzü düşünüyorum," diye sözlerini noktaladı.