0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

Türkiye'de artan gelir adaletsizliği:

'Sebep piyasadaki yüksek tekelleşme düzeyi'

Hikâye: Ahmetcan Uzlaşık

Türkiye’de gelir adaletsizliği her geçen yıl artış gösteriyor. En yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay 2019’da yüzde 46,3 olurken bu yüzde 2023 yılında 48,7’ye yükseldi. TÜİK'in kullandığı Gini katsayısı ise bir önceki yıla göre 0,005 puan artış ile 0,420 olarak tahmin edildi. Artan gelir adaletsizliği ise siyasi ve sosyal birçok sorunun doğabileceğine işaret ediyor. Scrolli’ye konuşan Ekonomist İlhan Döğüş, Türkiye’deki gelir adaletsizliğini ve bunun büyüme ve enflasyon ile ilişkisini anlattı.

Artan gelir adaletsizliği

Sosyal adaletin sağlanmasında en büyük ihtiyaçlardan biri olan gelir adaleti, Türkiye’de her geçen yıl kayboluyor. TÜİK’in 2023 gelir dağılımı istatistiklerine göre en yüksek gelire sahip %20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 0,7 puan artarak %48,7’ye yükseldi. En düşük gelirli %20’nin payı ise 0,1 puan düşerek %6,1 oldu.

Türkiye, gelir bozukluğunda Avrupa birincisi

Türkiye, gelir dağılımı eşitsizliği açısından Avrupa'da en kötü sırada yer alıyor. Türkiye’nin şu ana göre görece daha düşük Gini katsayısına sahip olduğu 2021 yılında dahi Eurostat’ın verileri, Türkiye’nin Avrupa’daki en bozuk gelir dağılımına sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Gini katsayısının 100’le çarpıldığı indekse göre Türkiye, Avrupa’da beyin göçü, işsizlik ve yolsuzluk gibi konularla önce çıkan Bulgaristan (38,4), Romanya (32), Arnavutluk (33), Litvanya (36,2) ve Letonya’nın (34,3) bile önünde bulunuyor. Avrupa’da en düşük eşitsizlik ise Slovakya (21,2), Slovenya (23,2) ve Çekya (24,8) gibi ülkelerde gözlemleniyor.

Dünya genelinde ise Türkiye, Dünya Bankası verilerine göre 130 ülke arasında 28. sırada yer alıyor.

Gelir dağılımı eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler arasında Namibya (59,1), Zambiya (55,9) ve Brezilya dikkat çekiyor.

Buna rağmen, İran, Malezya, Tanzanya ve Kenya gibi birçok Afrika ve Asya ülkesi, Türkiye’den daha iyi bir durumda.

Gelir dağılımında maaşlar önde, bölgesel farklılıklar ise dikkat çekiyor

2023 verilerine göre Türkiye’de toplam gelir içinde en büyük pay, önceki yıla göre 2,3 puan artışla %48,5 oranında maaş ve ücret gelirine ait oldu. Bunu, %22,1 ile 1,1 puan artan müteşebbis geliri ve %17,6 ile 2,6 puan azalan sosyal transfer gelirleri izledi. Müteşebbis gelirinin %20,5’i tarımdan, sosyal transferlerin ise %88,4’ü emekli ve dul-yetim aylıklarından oluştu. Ortalama hanehalkı fert geliri 90.116 lira olurken, İstanbul 124.723 lira ile en yüksek gelire sahip bölge, Van, Muş, Bitlis ve Hakkari ise 41.385 lira ile en düşük gelire sahip bölgeler olarak kaydedildi.

Emeğin ekonomiden aldığı pay 2016 seviyesine döndü

Türkiye’de işgücü ödemelerinin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı 2019’da yüzde 31,3 iken 2022’de yüzde 23,6’ya gerileyerek son 14 yılın en düşük seviyesine ulaşmıştı. Aynı dönemde patronların payı ise yüzde 42,7’den yüzde 48,1’e yükselmişti. Emeğin ekonomiden aldığı pay 2023 yılında 32,2’ye 2024 yılının üçüncü çeyreğinde ise 36,4 oldu.

Yoksulluk ve eşitsizlik

TÜİK’in 2023 verileri, Türkiye’de yoksulluk oranının %13,5’e gerilediğini ancak toplumun geniş kesimlerinin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını da ortaya koyuyor. Verilere göre 100 kişiden 40’ı iki günde bir et yiyemezken, 20’si evini ısıtamıyor ve %32’si sızdıran bir çatıda yaşıyor. Maddi ve sosyal yoksunluk oranı %14,4’e düşse de, toplumun %30,7’si sosyal dışlanma riski taşıyor.

Veriler göre 100 kişiden 58’i borçluyken, düşük gelir ve çevresel sorunlar yaşam koşullarını olumsuz etkiliyor. Bu durum, yoksulluk oranındaki azalışın eşitsizlik ve yaşam standartlarındaki düşüşü gideremediğini gösteriyor.

Konut sahipliği de düşüyor

2023 yılında oturulan konuta sahip olanların oranı, bir önceki yıla kıyasla 0,5 puan azalarak %56,2'ye geriledi. Buna karşılık, kirada oturanların oranı %27,8, lojmanda yaşayanların oranı %0,9, kira ödemeden bir başkasının konutunda ikamet edenlerin oranı ise %15,1 olarak tespit edildi. Bu veriler, konut sahipliğindeki düşüşün, kiracılık ve alternatif barınma yöntemlerine olan bağımlılığı artırdığını gösteriyor.

'Sebep piyasadaki yüksek tekelleşme düzeyi'

İktisatçı Dr. İlhan Döğüş, Scrolli’ye Türkiye’deki gelir adaletsizliğinin sebeplerini aktardı. Döğüş, ana sebebin piyasa yoğunlaşması olduğunu söylerken birkaç büyük firmanın piyasayı domine ettiğini ve fiyatları belirlediğini aktardı. Döğüş, bunun sonucu olarak firmaların birim maliyet üstüne istedikleri fiyatları koyarken ücretleri de baskıladığını aktardı. Ayrıca, bunun rekabetçi olmayan bir piyasada işsizliğe de yol açtığını belirtti: “Rekabetçi olmayan bir piyasada, piyasayı domine eden firmalar rekabetçi bir piyasaya nazaran daha az üreteceklerdir çünkü zaten istediği fiyata satabiliyordur. Halihazırda yüksek kar marjı olan firmalar az üretince de işsizlik olacaktır.”

Bu durumun sermayenin üretimden aldığı karı arttırdığını da vurgulayan Döğüş, bunun özellikle dünyada 70’lerden sonra arttığını belirtti. Döğüş, “Sermayenin gayri safi milli hasıladan aldığı pay tüm dünyada arttı fakat bu Türkiye’de çok daha korkunç yaşandı. Bunda sendikasızlaşma ve politik tercihlerin de etkisi var. Sendikalılık oranı düştükçe işçiler daha iyi yaşam koşulları talep edemiyorlar. Sendikalar küçüldükçe de grevler etkili olmuyor. İkinci olarak da özelleştirmeler ve şirket evliliklerinin yolunu açan yasal değişiklikler. Siz bir kamu iktisadi teşebbüsünü özelleştirdiğiniz zaman onu alan firma piyasada büyük bir rekabet avantajı elde ediyor çünkü halihazırda bir üretim bandını ve bir pazarı ele geçiriyor. Şirket evlilikleri de yine tekelleşmeyi arttıran bir diğer önemli husus. Son olarak şunu da ekleyim, bu tekel holdinglerin medya ve bankacılık sektörüne de girmesi onları rakiplerine nazaran çok daha avantajlı kıldı. Bankacılık sektörü finansmana erişim kolaylığı sağlarken medya sektörü de bu tekel holdinglerin hükümetlerle özelleştirme ihaleleri, vergi teşvikleri veya afları gibi konularda öne geçmelerine yol açıyor”, ifadelerini kullandı.

'Adil bölüşüm olduğunda büyüme de artar'

Ekonomik büyüme ve gelir adaletsizliği hakkında da konuşan İlhan Döğüş, tekelleşmiş bir piyasada da büyüme olabileceğini söyledi. Döğüş, büyümeden pay alan yine büyük sermaye grupları olduğu için büyümenin aslında gelir adaletsizliğini arttırıcı bir faktör olabildiğini de söyledi. ABD örneğini veren Döğüş, “Mesela 80 öncesi ABD’de verimlilik artış oranıyla reel ücret artış oranı denk gidiyor. Bu sayede işçiler ürettikleri mal ve hizmetlere aynı alım gücüyle sahip olmaya devam edebiliyorlar. 80 sonrası tekelleşmenin artışıyla hem verimlilik artışı azalıyor hem de ücretler baskılanıyor. Büyümenin asıl motoru taleptir. Siz yatırım yapmadığınız müddetçe büyüyemezsiniz, yatırım yapmanız için de talep olması lazım. Ücretleri baskıladığınız zamanda talep ve üretim olmuyor, verimlilik de artmıyor. Buradaki kritik husus şu, yeniden adil bölüşüm sağladığınızda büyüme tetikleniyor çünkü alt gelir gruplarının harcama eğilimi daha yüksektir. İşçiler ekstra gelir elde ettiklerinde bunu tasarruf etmezler ve harcarlar. Fakat zenginler ekstra gelir elde ettiklerinde bunu harcamayacaklardır ve finans sektörüne yatıracaklardır”, şeklinde konuştu.

'Gelir adaletsizliği enflasyonu artırıyor'

Gelir adaletsizliğindeki her birim artışın doğrudan enflasyona etki etmediğini söyleyen Döğüş, enflasyon ve gelir adaletsizliğinin daha yapısal ve uzun erimli bir ilişkisi olduğunu açıkladı. Döğüş, “Eğer eşitsizlik yoksulluğu artıyorsa o zaman yoksulların tüketim harcamasında daha büyük payı olan barınma ve gıda gibi enflasyonist kalemlerin payı artıyor. Türkiye’de gıda ve kira enflasyonun çok daha yüksek olması da bundan kaynaklı. Mesela İsveç’e bakarsanız ortalama bir hane halkının harcamaları içerisinde gıda yüzde 12-13 civarında, bu oran Türkiye’de en son baktığımda yüzde 28 civarındaydı. Ayrıca İsveç’te ev sahipliği oranı da yüksek olduğu için kira fiyatları da o kadar artmıyor. Türkiye’de ise ev sahipliği oranı düşük, kiracı sayısı yüksek olduğu için kira fiyatları da oynak. Barınma ve gıda da temel ihtiyaç olduğundan ötürü fiyatı daha kolay artırılabiliyor talep arttığında. Dünyaya baktığınız zamanda yoksul ülkelerin enflasyonu daha yüksek çünkü harcamalar içerisinde gıda ve barınmanın payı daha yüksek. Dolayısıyla yoksulluk yapısal enflasyonu yüksek tutan bir faktör. Yoksul ülkelerin ithalata bağımlı olması da bir diğer önemli nokta” ifadelerine yer verdi.

'Kamu yatırımları önem arz ediyor'

Heterodoks iktisatçı İlhan Döğüş, gelir adaletsizliğinin azaltılması üzerine de açıklamalarda bulundu. Döğüş anaakım iktisatçılardan farklı olarak gelir adaletisizliğinin azaltması noktasında kamu yatırımlarının, özellikle istihdam sağlama, yatırımların tetiklenmesi ve ücretlerin yukarı çekilmesi noktasında önem arz ettiğini savundu. Ücretlerin yukarı çekilmesi durumunda verimlilik artışının da etkileneceğini söyleyen Döğüş, bunun fiyat artışlarını da baskılayacağını aktardı. Ayrıca sendikalılaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasının da bu noktada önemine vurgu yaptı.

Kendi çözüm önerilerini de sıralayan Döğüş, “Devlet, kur artışını fiyatlara yansıtmayan firmalara kur farkını ödeyerek kamu maliyesi yoluyla enflasyon ve yoksulluğa çözüm bulabilir. Yine belli bir gelir seviyesinin altındaki insanların kirasını ödeyerek onların alım gücünü destekleyebilir. Eğitim, sağlık ve ulaşım gibi ihtiyaçları kamu eliyle ucuza ya da mümkünse ücretsiz sağlayarak insanların alım gücünü destekleyebilir. Eğitim, sağlık ya da barınmaya ödenen yüksek ücretlerin, yeniden üretebilen ve dolayısıyla talebi arttığında üretimi artırılan dayanıklı mallara aktarılmasıyla üretim ve istihdam desteklenecektir. Kısaca kamu maliyesi yoluyla sosyal refahın arttırılıp yoksulluğun azaltılmasının önünde engeller kaldırılabilir. Bütçe açığı enflasyon yaratır, bütçe açığı faiz yaratır gibi geçersiz argümanların bırakılması gerekiyor”, ifadelerine yer verdi.