0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

Kadıköy’den Nobel’e: Daron Acemoğlu’nun yolculuğu

Daron Acemoğlu, 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’nün sahibi oldu. Nobel Komitesi’nin gerekçesi, Acemoğlu’nun araştırmalarıyla, hukukun zayıf olduğu toplumlarda büyümenin gerçekleşmeyeceğini göstermesi oldu. Peki Acemoğlu’na Nobel kazandıran, Nobel kriterlerine uyan anaakım iktisadın içinde mi olması ya da Washington Konsensüsü çöküşü sonrası kendi teorisini restore etmesi mi? Dr. İlhan Döğüş fikirlerini Scrolli okuyucularıyla paylaştı.

Dosya: Ahmetcan Uzlaşık

Nobel Ekonomi ödülünün bu yılki sahibi, Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson oldu. Ödül, İsviçre Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından "kurumların nasıl oluştuğu ve refahı nasıl etkilediği" üzerine çalışmalarından ötürü verildi.

Nobel Komitesi tarafından yapılan açıklamada, “Ekonomi bilimlerinde bu yılın ödül sahipleri, uluslar arasındaki refah farklılıklarını anlamamıza yardımcı oldular. Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James Robinson bir ülkenin refahı için toplumsal kurumların önemini gösterdiler. Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ve nüfusu sömüren kurumların olduğu toplumlarda büyüme ya da daha iyiye doğru değişim gerçekleşmez. Ödül sahiplerinin araştırmaları bunun nedenini anlamamıza yardımcı oluyor”, ifadelerine yer verildi.

Acemoğlu ödülü almasının ardından, "İyi bir kariyer hayali kurarsınız ama bu, onun çok daha üzerinde, zirvesinde bir şey. Harika bir sürpriz ve onur" ifadelerini kullandı.

Yön Bildirisi’ni imzalamış bir avukat baba, edebiyatçı bir anne

Kamer Daron Acemoğlu, 3 Eylül 1967'de İstanbul'da Ermeni kökenli bir ailede doğdu. Babası Kevork Acemoğlu, İstanbul Üniversitesi'nde ticaret hukuku profesörü olan bir avukat, annesi İrma Acemoğlu ise Kadıköy'deki Aramyan Uncuyan Ermeni ilkokulunun müdürüydü. 

Daron’un babası Kevork Acemoğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmış, 1938 doğumlu bir Ermeni avukattı. Özellikle Beykoz Surp Nigoğos Ermeni Kilisesi Vakfı'nın hukuki işlerini yürütmesiyle tanınan Acemoğlu, 1970'te Milliyet gazetesinde yayınladığı makalede "Ermeniler, kendilerini Türkler'in kaderlerine bağlamışlardır. Türkiye'nin fiziki ve manevi bütünlüğüne karşı çıkacak tek kişi yoktur aramızda" diyerek Ermeni terörünü kınamıştır. Hrant Dink'in yazılarında yer alan bilgilere göre, vakfın yönetim kurulunun 1974'te seçilmesi üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün itirazları sonucunda kilisenin 'mazbut vakıf' haline getirilmesi girişimi, Kevork Acemoğlu'nun avukatları sayesinde Danıştay tarafından engellenmiştir. 

Kevork Acemoğlu’nun eserleri ve akademik çalışmaları Türkiye'de sınırlı bir şekilde tanınmakta, "Borçlar Kanunu'nun 179. Maddesine Göre Malvarlığı veya Ticari İşletmenin Devri" adlı eseri yalnızca Almanya ve ABD'deki kütüphanelerde mevcut bulunmaktadır. 

Daron Acemoğlu’nun ünü sayesinde adı daha da anılmış olsa da esasında Kevork Acemoğlu’da Türkiye siyasetinde yer etmiş bir figür. Kevork, 1960'lı yıllarda Türkiye'nin bağımsızlık ve kalkınma sorunlarına çözüm arayan Yön hareketinin bildirisinin imzacılarından biriydi.

Doğan Avcıoğlu’nun liderliğini ettiği Yön Dergisi, sosyalizmle harmanlanmış yeni bir Kemalist kalkınma programını savunuyordu. Kürt sorunu ve emperyalizme karşı duruş gibi konularda cesur çıkışlarıyla tanınan Avcıoğlu, Türkiye'nin sosyo-ekonomik sorunlarına yeni çözümler önermişti.

Kevork Acemoğlu, 1988 yılında hayata veda etti.

Daron’un annesi İrma Acemoğlu ise eğitimci kimliğinin yanında bir şairdi. 

Türkiye-Ermeni toplumunun önemli isimlerinden Paskal Törenli’nin antoloji kitabında biyografisi yazılan İrma Acemoğlu, 1936 yılında Tahran'da, entelektüel ve sanatçı bir ailede doğdu. İlk öğrenimini Tarouhyants Okulu'nda, orta öğrenimini ise Ermeni Evangelist St. Mary Okulu ve St. Sarkis Lisesi'nde tamamladı. 

Eğitimini tamamladıktan sonra Hovhannes Toumanian Okulu'nda Ermeni dili ve edebiyatı öğretmenliği yaptı. Genç yaşlarından itibaren edebiyata ilgi duyan İrma, kısa öyküler yazmaya başlamış ve Alik, Ararat ve Aztag gibi gazetelerde, çeşitli edebi dergilerde eserlerini yayınlamıştır. 

1966 yılında evlenerek Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşen ve burada Armenian-American ve Massis gazetelerinde yazılarını sürdüren İrma. 1984 yılında yayımlanan Reflections (Yansımalar) kitabıyla edebi yeteneği kabul gördü ve tanındı. 

Ayrıca Toplumsal çalışmalara aktif olarak katılan İrma, Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) üyesi olmuş ve Kültür Derneği'ne katılarak Ermeni kültürünü ve mirasını korumaya kendini adamıştır. Eserlerinde vatanseverlik, kültürel gurur ve halkına olan manevi bağlılık temaları güçlü bir şekilde hissettiren edebiyatçı, iki önemli eseri olan My Soul (Ruhum) ve My People (Halkım), Ermeni edebiyatına katkılarının başlıca örnekleri arasında sayılmaktadır.

Ayrıca, İrma Acemoğlu, “Kevork Acemoğlu ve Ben İrma” isimli 1989 yayın tarihli kitabında, eşi Kevork Acemoğlu (Acemyan)’ın yaşamını ve çalışmalarını anlatıyor.

Bundan sonra senin ismin “Süleyman”

Daron Ermeni ilkokulunda eğitim aldıktan sonra 1986 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu.

Daron Acemoğlu’nun Galatasaray Lisesi’den arkadaşı Saruhan Doğan yıllar sonra bir programda: “12 Eylül’ün Faşist rüzgarlarına bazı hocalarımız çok kapıldılar. Bir tarih hocamız, derste bir arkadaşımızı kaldırdı. Senin ismin ne dedi, halbuki ismini gayet iyi biliyordu. Daron dedi arkadaşımız. Böyle Türk ismi olmaz, bundan sonra senin ismin Süleyman, otur bakalım dedi. Daron’da oturdu. Aradan yıllar geçti, biz hep Londra’da buluşuyorduk çünkü o askerlik yapmayı reddediyordu. ‘Ben askerlik yapmayacağım’ dediği için de Türkiye’ye giremiyordu. Londra’ya geldiği zaman da biz de aman eğlence çıktı diye atlayıp orada iki gün bol bol içki içip sohbet ediyorduk. Benim gitmediğim bir seferinde, akşam yemek yenirken diğer iki arkadaşımızla bu konu açılmış. Daron da ‘o gün birinizin kalkıp bir şey söylemesini beklerdim, hiçbiriniz kalkmadınız’, demiş” şeklinde o günleri anlatıyor. 

“Wunderkind”

Genç yaşlarda siyasete ve ekonomiye ilgi duymaya başlayan Acemoğlu, 1989 yılında York Üniversitesi'nde ekonomi lisans diploması aldı. 1990 yılında Londra Ekonomi Okulu'nda (LSE) ekonometrik ve matematiksel ekonomi alanında yüksek lisans, 1992 yılında ise ekonomi alanında doktorasını tamamladı. Doktora tezi "Makroekonominin Mikro Temelleri: Sözleşmeler ve Ekonomik Performans" başlığını taşıyordu. LSE'deki doktora sınav komitesinin üyelerinden James Malcomson, tezin en zayıf üç bölümünün bile doktoralı bir unvan için "yeterli olduğunu" belirtmişti. Ekonomist Arnold Kling, Acemoğlu’nu doktorasını 25 yaşında aldığı için "wunderkind" olarak bile tanımlamıştı. 

Doktorasının ardından bir yıl LSE’de ders veren Acemoğlu, sonrasında ABD’deki ünlü Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)’e geçerek çok etkili bir kariyerin başlangıcını yaptı.

İleriki yıllarda ABD vatandaşlığına geçen Acemoğlu, şu anda MIT'te elektrik mühendisliği ve bilgisayar bilimi profesörü olan ODTÜ mezunu Asuman "Asu" Özdağlar ile evlendi. 

Eşi Asuman Özdağlar, eski bir Türk hükümeti bakanının kızı olan İsmail Özdağlar'ın kızıydı. 

Nobel’e uzanan yol

Daron Acemoğlu, 2000 yılında ekonomi profesörü, 2019 yılında ise MIT tarafından en üst düzey akademik unvan olan enstitü profesörü unvanını aldı. MIT’deki kariyerinin başlarında, 1996 yılında The Economic Journal dergisinde yayımlanan bir makalesi “yılın en iyi makalesi” ödülüne layık görüldü. Acemoğlu, 2005 yılında ekonomi biliminde 40 yaş altındaki araştırmacılara verilen ve Nobel’e giden yol olarak görülen John Bates Clark Madalyası’nı da kazandı.

Siyaset bilimci James A. Robinson ile birlikte kaleme aldığı Diktatörlük ve Demokrasinin Ekonomik Kökenleri (2006) ve Ulusların Çöküşü (2012) adlı kitapları, ekonomi ve siyaset bilimi alanlarında büyük etki yarattı. Ulusların Çöküşü, ekonomik başarının kültür ya da coğrafyadan değil, kapsayıcı ve demokratik kurumların varlığından kaynaklandığını savunuyordu. Kitap, dünya genelinde büyük yankı uyandırarak çok satanlar arasına girdi ve birçok dile çevrildi.

Acemoğlu, Türkiye Bilimler Akademisi ve Amerikan Ekonomi Derneği gibi saygın kuruluşlardan da ödüller aldı. Çalışmaları, ekonomi politikasına dair yeni perspektifler sunarak akademi ve politika yapıcılar için önemli referans kaynakları oluşturdu. Halen MIT’de görev yapan ve pek çok üniversiteden fahri doktor unvanı alan Acemoğlu, günümüzün en çok atıf yapılan iktisatçılarından biri olmaya devam ediyor.  

Türkiye’den çıkan üçüncü Nobel ödülü

Türkiye’den Nobel Ödülü’nü kazanan ilk kişi Orhan Pamuk olup, onu Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Aziz Sancar takip etmişti. 

Orhan Pamuk, 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Türkiye'yi bu prestijli ödülle tanıştırmış, eserlerinde modern Türk toplumunun kültürel dokusunu ustaca anlatmıştır. Aziz Sancar, 2015 yılında Nobel Kimya Ödülü’nü kazanarak bilim dalında ödül alan ilk Türk olmuş ve DNA onarım süreçleri üzerine yaptığı araştırmalarla büyük bir etki yaratmıştır.

2024 yılında ekonomi alanında ödül kazanan Daron Acemoğlu ise bu ödüle Türkiye’den layık görülen üçüncü kişi oldu.

Türkiye siyasetinden hiç kopmadı

Otuz yıldan fazla süredir Türkiye dışında yaşayan Acemoğlu, Türkiye siyasetinden hiç kopmadı. Bu süreçte medyaya demeçler vermeye devam eden Acemoğlu, Türkiye’deki akademisyenlerle de ortak makaleler kaleme aldı. 

2011 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan OECD nezdinde Büyükelçilik teklifi de almasına rağmen, bu teklifi geri çevirdi. 2013 yılında ise dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün elinden T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü aldı. Daron Acemoğlu, geçtiğimiz sene yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerinde de Kemal Kılıçdaroğlu’nun 70 kişilik “siyaset üstü beyin takımı”nda da yer almıştı.

'Nobel Ekonomi Ödülleri hakim paradigmaya göre verilir

Post-Keynezyen iktisat ekolünün temsilcilerinden Dr. İlhan Döğüş, Nobel Ekonomi Ödüllerinin anaakım hakim paradigma olan neo-Klasik yaklaşım ve onun türevleri olan yaklaşımlar içinden yapılan çalışmalara verildiğini aktardı. Döğüş ayrıca, ödülü veren Komite üyelerinin alternatif heterodoks yaklaşımları bilmediğini, bilse de küçümsediğini aktardı.

Döğüş, “Acemoğlu’na Nobel kazandıran, Washington Konsensu'nun çöküşü sonrası kendi teorisini restore etmesidir. Piyasa her şeyi çözer anlayışı çuvallayınca, piyasayi güçlendiren ve destekleyen kurumların tasarımı sorusuna cevap vererek önemli bir boşluğu doldurdu anaakım teoride. Acemoğlu ayrıca iyi tarih ve matematik biliyor ve bunu avantaja çevirmesini iyi bildi. Fakat heterodoks yaklaşımlardan aldığı Veblen çizgisinin başından beri vurguladıgı güç, kurumlar gibi kavramları neo-Klasik bir paradigma ile tanımladı.''

''Benim eleştirim ise, Acemoğlu'nun neo-klasik bir iktisatçı olarak finansı reel ekonomiden ayrı görmesi, kapitalizmin bir finans ekonomisi olduğunu, paranın yoktan yaratıldığını idrak etmemesi yönündedir''

'Acemoğlu finansı reel-ekonomiden ayrı görüyor'

Dr. İlhan Döğüş, “Kalkınma üzerine çalışan post-Keynesyenler ve diğer heterodoks iktisatçılar, Acemoğlu ve arkadaşlarının kolonyalizmi eleştirmeden oryantalist (Batı-merkezci) bir yaklaşımdan muzdarip olduklarını vurguluyor. Devlet teorisini de Marksist pencereden eleştiren vurgular var. Benim eleştirim ise, Acemoğlu'nun neo-klasik bir iktisatçı olarak finansı reel ekonomiden ayrı görmesi, kapitalizmin bir finans ekonomisi olduğunu, paranın yoktan yaratıldığını idrak etmemesi yönündedir”, şeklinde konuştu.

Döğüş ayrıca, “ Acemoğlu, kurumların rolünü vurgulasa da 'ideal kurumları' yine neo-klasik paradigma içinden "etkin kaynak dağılımını sağlayan, rasyonel araçlar" olarak tanımlıyor. Oysa politik ve ekonomik kurumlar sınıf çatışmalarının bileşkesi olarak şekillenirler. Acemoğlu, sendikaların ve sınıf çatışmalarının rolünü yeterince görmüyor. Bugün içerleyici kurumları var diye övdüğü Batı demokrasileri, sendikal mücadeleler sayesinde öyle oldular”, ifadelerini kullandı.