0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

MUJICA

Latin Amerika'nın kara koyunu

“Hayat, birçok kez seni yere sermeye çalışır ama önemli olan her defasında kalkıp yola devam etmektir”
José Mujica

Hikâye: Sercan Meriç

‘Sürünün Kara Koyunu’, nam-ı diğer Pepe… José Mujica düşündüğü gibi yaşayan, hınzır gülüşünün altında büyük acıları taşıyan, yeri geldiğinde müdanasız, yeri geldiğinde uzlaşmacı bir lider oldu. Dünyaya silinmeyecek bir imza attı. Son yolculuğuna hazırlanırken ilham olmaya devam ediyor.

Mujica, Uruguay’ın başkanı olduktan sonra da yemek yapan, bulaşık yıkayan, alışverişini kendisi yapan, maaşının büyük bir kısmını bağışlayan ve kendi içinde üç kısma ayrılmış tek odalı mütevazı bir evde yaşayan bir başkan olarak dünya üzerine geniş bir şöhrete sahip oldu. “Ne fakir, ne de başka bir şeyim. Asıl fakir olanlar paralarının arkasında, ona mahkûm yaşayanlardır” diyordu.

Çocukluk yılları

Pepe’nin hikayesi 20. yüzyılın ortalarında, Uruguay’ın kırsal bir bölgesinde başladı. Köylü bir ailede doğan Mujica, babasını kaybettiğinde 7 yaşındaydı. Annesi artık onu ve küçük kız kardeşini tek başına bakıp büyütecekti.

Okuma sevgisini, siyaset tutkusunu, yaşamın küçük ayrıntılarından keyif almayı, toprağa ve toprağı işlemeye olan sevdasını annesine borçluydu.

Gençlik yılları ve devrim

Yoksulluk ve sosyal politikalardaki aksaklıklar onun ‘Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne, yani Tupamarolar’a katılmasına vesile oldu.

Mujica gerilla olduğu dönemde dört kere tutsak düştü. İlk seferinde, 1964 Temmuzu’nda, bir soygundan dolayı sekiz aydan fazla hapis yattı. “Umut günahının bedeli”ni büyük ödeyenlerdendi Mujica…

Soygunda yakalanıp işkenceye alındıktan sonra yoldaşları hakkında ser verip sır vermemişti. “Ben bir Tupamaro’ydum ve soygun da örgüte mali destek sağlamak içindi. Ama bunu hiç itiraf etmedim. Hapishanede tüm kemiklerimi kırana kadar dövdüler” diyordu.

İkinci ve üçüncü tutsaklıkları 1970 ve 1972’de gerçekleşti. Her seferinde firar etmeyi başardı. Bir defasında “teslim ol” çağrısına uymadı ve altı kurşunla yaralandı. Ölümün kıyısından döndü. 1972 yılında girdiği hücreden 1985 yılında çıkabildi. Gerilla liderlerinden biri olarak Uruguay’ın iç bölgelerinde tüm hapishanelerde kaldı. ‘Diktatörlüğün dokuz rehinesi’nden birisiydi. Tecritteyken aklını yitirecek gibi olmuştu. Karıncalarla dertleşip kendi kendine konuşmaya başlayınca askeri hastaneye kaldırıldı. Doktorun tavsiyesi üstüne kendisine kitap temin edildi. Ancak bunlar ağırlıklı olarak tarım, bilim, veterinerlik kitaplarıydı. O kitaplar Pepe’yi hayata bağladı.

Tahliye ve siyasete giriş

1985 yılında tahliye oldu ve siyasette aktif olarak yer aldı. En çok hayranlık beslediği kişilerden birisi Raül Sendic’ti. Sendic’in mimarı olduğu Ulusal Kurtuluş Hareketi’nde bir militan olarak yer aldı. O günler kendisine hatırlatıldığında şu cevabı veriyordu:

“Bize o zulümleri yapanlara karşı dahi nefretle hareket etmiyorum. Nefret yıkıcıdır; kazandırmaz. Bu bir demagoji, binlerine hoş görünme yolu veya davadan dönme olarak yorumlanmamalıdır. Bu ilkesel bir meseledir.”

Aradan 9 yıl geçmişti ve Mujica 1994 seçimlerinde milletvekili seçilerek, meclise girmeyi başaran ilk Tupamaro olmuştu. Artık bambaşka bir şekilde siyasete müdahale ediyor, farklı yöntemlerle ile ideallerinin peşinde koşuyordu.

Geçmişiyle ilgili tartışmalarda; “Düştüğün zaman kalkmayı bilmelisin. Hayat pek çok kez seni yere serebilir. Önemli olan tekrar ayağa kalkmak ve devam etmek, ve yine devam etmektir” demişti. O her zaman düştüğü yerden kalktı ve devam etti. Sarf ettiği her cümleyle birlikte “insanlığın ortak kitabı gibi” davranıyordu Mujica…

Başkanlığa yürürken

2000'lerin başında, Frente Amplio'nun Uruguay'da iktidara gelmesiyle birlikte Mujica, hükümetin önemli bir parçası oldu. 2005'te Uruguay'da, Tabaré Vázquez başkan seçildi. Vazquez, onu Tarım, Hayvancılık ve Balıkçılık Bakanlığı’na atayacağını ilan etti. Mujica o dönemde hastalığı ile uğraşıyordu ve seçim zaferini doyasıya yaşayamadı.

Ancak asıl zafer 2009’da kutlanacaktı. Mujica, Uruguay’ın 43. Başkanı seçildi. Şov şimdi başlıyordu. Aslında başkan adayı olmadan önce kendisine bu konuyla ilgili çokça soru soruluyordu, kendisi her defasında başkanlığa uygun olmadığını söylüyordu.

Uruguay’da başkan olmak için evli olmak şarttı. Mujica, Topamarolar’dan yoldaşı Lucía Topolansky ile uzun yıllardır birlikteydi. Hem aşk ütopyasını hem de siyasi ütopyayı paylaşıyorlardı. 7 Ekim 2005’te evlendiler. Yıllar sonra, kesinlikle adaylığı düşünerek evlenmediklerini söylese de bu kulağa çok inandırıcı gelmedi.

Başkan olduktan sonra dünya yavaş yavaş gözünü ona çevirmeye başladı. Alışıldık başkanlardan çok farklıydı. Asla kravat takmıyor, yoğun güvenlik çemberiyle gezmiyor, kendisine el uzatan herkesle tokalaşıyor, hayatından damıttığı bilgece sözlerle çevresini etki altına alıyor, kimi zaman da kırdığı gaflarla siyasi skandallar yaratmanın kıyısına geliyordu.

Başkanlığı süresince eşcinsel çiftlere evlilik hakkı verdi, kürtajı yasallaştırdı, marihuananın devlet tarafından üretim ve satışının düzenlenmesi gibi yeniliklere imza attı. Kartellerden kurtulmanın yolunu, “Uyuşturucu pazarını ellerinden almak gerek” diyerek özetliyordu.

En çok önem gösterdiği konu eğitimdi. Eğitimde tam olarak istediklerini yapamasa da önemli reformlara imza attı.

Maaşının yüzde 70’ini bağışlaması ise herkesin dilindeydi. Bunun örnek olmasını bekliyordu ama hayal kırıklığına uğradı. “Birkaç kişi dışında, hükümetten hemen hemen hiç kimsenin yoksullar için ortaya bir peso bile koymasını sağlayamadım. Bu korkunç bir şey” diyordu. Yine de toplanan parayla yoksullar için konut yapımında etkili oldu.

Protokol alerjisi

Devlet yönetimlerinde en önemli unsurlardan birisi de protokol kurallarıdır. Pepe, protokol için “İktidarın güç ayinleri” tanımını yapıyordu.

Bir defasında İspanya Prensi ile sık karşılaştığından dem vurarak, “Her yemeğe koyulan maydanoz gibi adam. Buna katlanmak da kolay iş değil doğrusu. Protokollerin beni en fazla rahatsız eden tarafı ise, devletlerin boşa harcadığı bir yığın para” açıklamasını yapmıştı.

Bir Belçika gezisi protokol konusundaki tavrını yansıtması açısından dikkat çekiciydi. Protokol görevlilerinden biri, “Başkanımızın kravat takmadığını biliyoruz ama bu, buraya girmek için bu bir zorunluluktur” dediğinde, “Söyleyin, ben kesinlikle girmiyorum! Hadi çocuklar gidiyoruz” diye bağırmıştı.

Tüm bu protokol saçmalıklarına dair bir söyleşisinde şu cümleleri sarf ediyordu: “Çember, kırmızı halı, hürmet... Tüm bunlar cumhuriyet olamaz. Cumhuriyet eşitliktir ve söz sahibi de ruhumuz ve bedenimizle her şeyimizi borçlu olduğumuz halktır. Yöneticiler, kendilerine oy veren insanların çok büyük bir kısmı gibi sade, alçakgönüllü bir hayat yaşamalıdır. Devlet başkanı herkes gibi bir vatandaştır.”

Kendisini ülkesinin önceki başkanlarından çok farklı bir yere konumlandırıyor, “Ben kulüpten değilim” diyordu. Aralarında sınıfsal bir fark olduğunu yansıtmaya çalışıyordu.

Pepe'nin kaynakları

Mujica, çok okuyan, çok düşünen bir liderdi. Tupamarolar’da Bebe Sendic’ten çok şey öğrendiğini anlatıyordu. Rosa Luxemburg’u dikkatle okumuştu.

Konfüçyüs ve Niccolo Machiavelli de etkilendiği isimler arasındaydı. Çin’de, artık yaşlılık evresindeki Mao ile tanıştı.

Küba Devrimi onun komünizme belli bir sempati duymasını sağlamıştı. Ama Sovyetler Birliği ziyaretiyle beyninden vurulmuşa döndü.

“Özgürlüğe gerçekten saygı duyan, anarşizmdir. Bundan dolayı tüm ideolojiler arasında en çok önem verdiğim de anarşizmdir” diyordu.

Polonyalı asker Carl Von Clausewitz ve Savaş Üzerine adlı kitabından çok etkilenmişti. “Siyaset hakkında beni en çok bilgilendirmiş yazarlardan birisidir,” diye bahsettiği Clausewitz için “Savaşın Marx’ı gibi” olarak tarif ediyordu.

Ve ölüme giderken...

Mujica tarihte ‘sesli yazar’ olarak anılmak istediğini söylüyordu.

Başkanlığı sırasınca Papa, Barack Obama, Vladimir Putin, Xi Jinping, Fidel Castro ve Latin Amerika’nın diğer önde gelen isimleriyle bir araya geldi. Onlarla beraber olmak, sohbet etmek, poz vermek belli ki çok hoşuna gidiyordu. Eski bir gerillanın, hapishanelerde yıllarını çürütmüş bir militanın devlet başkanlığına uzanma serüvenini bu birlikteliklerle bir gösteriye dönüştürüyordu. Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Venezuela ile ilgili kendisini arayıp danıştığında “Bir ay boyunca ABD Başkanı ve yardımcısı tarafından sürekli arandım. Sıradan birisini aramazlar yani,” diyor ve hınzırca gülümsüyordu.

Mujica, şu anda 89 yaşında. Ve hayatının son günlerini yaşıyor. Yemek borusundaki kanser, karaciğerine yayıldı. Tedavi olmayı reddettiğini açıkladı. Son röportajında “Dürüst olmak gerekirse, ölüyorum. Beni rahat bırakmalarını istiyorum” dedi.

Ancak ölüm onun için bir insanın ölmesi anlamına gelmiyor. “Ölüm, tek hücrelilerin bitmesinde. En güçlü canlılar, mikroskobik boyutta olanlar ve sahip oldukları geometrik çevre ölçüsüne göre dış ortamla en çok ilişkiye girerek kendilerini daha verimli kılanlardır. Hayatın kilit noktasını tam da burada yakalıyoruz” demişti.

Bu dünyada bambaşka bir hayat yaşamanın, eşitliğin, adaletin, özgürlüğün sembolü olmayı başardı Mujica… Başkanlık görevine başladığında Uruguay’da yoksulluk oranı yüzde 39’du, şu anda ise yüzde 11’e düştü. Halkının refahını artırdı. Çünkü “kocaman yüreği, küçücük cüzdanı” vardı.

Roma İmparatoru Vespasianus, öleceği sırada "Tanrım” demiş, “Sonunda bir Tanrıya dönüştüğümü düşünüyorum.” Mujica, bir Tanrı fikrine asla sahip olmadı belki ama hayattaki yeri ve mücadelesiyle zulme uğrayanlara nasıl yeniden ayağa kalkabileceklerine dair ışık saçtı.

"Bir ampul yüz sene ışık verebiliyorsa, her şey daha uzun ömürlü yapılabilir" cümlesi hafızalarda. Ve belli ki o da hayata veda ettikten sonra bir ampul gibi etrafını aydınlatmaya devam edecek.

“İşte ben,yeniden beni bekleyen sözcükler, halklar, yollarlayım,Onların kapıma vuran yıldızlı elleriyle.”
Pablo Neruda

Yazar notu: Bu yazı Andres Danza ve Ernosto Tulbovitz tarafından yazılan ve Tekin Yayınevi tarafından Türkçe yayınlanan “Saraysız Başkan Jose Mujica” kitabından, Emir Kusturica tarafından yönetilen "El Pepe: Yüce Bir Yaşam" belgesel filminden kaynakla kaleme alınmıştır.