Küresel ekonomideki yapısal bunalımlar ve tıkanıklıklar bitmek bilmiyor. Zorla tüm dünyaya bu sistemi dayatan ABD, Avrupa Birliği ve gelişmiş piyasalar, artık bir biçimde ‘küreselleşmeyi yeniden tasarlamak’ zorunda.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) öncülüğünde 1986-1994 döneminde, Uruguay Round toplantılarıyla şekillenen Gümrük Tarifeleri ve Genel Ticaret Anlaşması (GATT) ile dünyanın tek bir küresel pazar olması amacıyla bariyerlerin kaldırılmasının ardından geçen sürede, önce müthiş bir büyüme evresi yaşandı, ardından ise tıkanıklıklar başladı. Tabii tüm dünyayı bu anlaşmaya zorlayan gelişmiş ülkeler bir şeyi hesap edememişti; öncelikle Çin Halk Cumhuriyeti’ni ve ardından birer birer küresel ekonominin etkin aktörleri olmaya başlayan gelişen ekonomileri, eski adıyla ‘gelişmekte olan piyasalar’ı...
Bugün ‘Gelişmiş Batı’ varsa, bir de ‘Küresel Güney’ var artık. Bölgesel savaşlar biraz da bu sebeple çıkıyor, başta Avrupa olmak üzere, gelişmiş ülkeler ciddi yapısal sorunlar yaşıyor. Tabii ki Küresel Güney’in şahane olduğunu söylemek imkânsız, ama artık onlar da var ve büyüyorlar.
İşte mesele de tam da bu!
ABD küreselleşmenin her türlü kazananı olacağını varsayarken, Çin sadece ‘ucuz emek gücü üzerinde serpilen bir üretim üssü’yken, her şey iyi hoştu.
2010’lardan itibaren bambaşka bir Çin çıktığında karşılarına pek çok şey için geç kalmışlardı. Derken, Rusya ve Çin öncülüğünde bir baktılar ki BRICS doğuyor ve BRICS sadece küresel ticarette çok büyük bir güç olma potansiyeli taşımakla kalmıyor, uluslararası ödemeler sistemi başta olmak üzere, finans sisteminde de oyun kurucu olmayı hayal ediyor. Onunla da bitmiyor iş, küresel siyasi dengeler ciddi biçimde değişiyor ve ‘tek kutuplu bir dünya’nın sonu geliyor.
Bugün Donald Trump ABD Başkanı ise, Avrupa’da kabaca 'yeni sağ' diye tarif edilecek bir siyasi akım yükseliyorsa işte bu sebeplerle geliyor.
‘Make America Great Again’ sloganı boşuna ortaya atılmış bir slogan değil. Nostaljik bir saldırganlığı ifade ediyor. ‘Şirketler Amerikası’nın ve ‘Amerikan refahı’nın simgesi!
Redneck’lerin özlediği kadar Wall Street brokerlarının da, petro-kimya sektörünün de ve hatta Silikon Vadisi sermayedarlarının bir bölümünün de; çünkü artık Amerikan işçi sınıfı eskisi gibi sofrasını donatamıyor, Wall Street pastayı başkalarıyla paylaşmak zorunda, petro-kimya sektörü çevre sorunlarının baskısıyla geleceği göremiyor, Silikon Vadisi’nin şişirilmiş buluşçu dâhilerinin dâhi değil de biraz üçkağıtçı olduğu ortaya çıkıyor.
İşte bu sebeplerle Trump ‘içten içe çöküşü’ durdurmak için o koltukta oturuyor 'Demokrasi İhracı' için milyarlarca dolar harcayan liberallerden, içi boşaltılmış woke kültür ezberlerinden usanmış orta sınıf Amerikalının, rekabetçi gücünü kaybetmiş bir Amerikan sanayinin ve tehdit altındaki high-tech şirketlerinin tek kurtuluşu, başlarına bela olan küreselleşmeyi yeniden şekillendirmekten geçiyor. Önce yeni merkantilist politikaları uygulayarak ve ardından silah gücüyle!
Trump bir emlakçı, biraz mafyoz, biraz dolandırıcı, ama oyunun kuralını çok iyi bilen tipik bir Amerikan girişimcisi ve girişiyor! Küreselleşmenin kurallarını yeniden yazmak için ilk adımını tarifelerle attı bile. Bu daha ilk adım ve iki komşusunun ensesine tokat gibi düşünülmeli. Şimdilik daha çok yola getirmek, korkutmak ve sindirmek için taktikleri tercih ediyor. Önce komşular, sonra sırasıyla devam edecek. Çin zaten hedefteydi ve kendince beş yıldır bu yaptırımlara hazırlanıyor. Sırada Avrupa var. Trump’ın terbiye etmeye kalkışacağı ülkeler onlar olacak.
ABD'nin eyalet ekonomisine bakıldığında en büyük ithalat partnerleri 3 ülke olarak gözüküyor. Bunlar Kanada, Meksika ve Çin.
Bu nedenle Trump'ın terbiye etmek istediği öncelikli 3 ülke var. Önce eli yüksekten açıp Kanada’yı 'gel benim eyaletim ol’ diyerek aşağıla, sonra tarifeyi imzala, ardından boyun eğeceği belli olan komşuna güzellik yapar gibi, bir ay askıya al.
Hem Meksika hem de Kanada şimdilik geri çekilmiş görünüyor. Washington ile biraz pazarlık edecek sonra da Trump ne istiyorsa onu kabullenecekler gibi görünüyor. Bakmayın birkaç günlük ‘misilleme yapma’ kabadayılığına, herhangi bir misillemenin bedelinin çok daha ağır olacağının farkındalar.
Bir ay boyunca askıya alınan kararnameye gelelim. Hani normalde bugün yürürlüğe girecek olan, ama bir aylığına ertelenen tarifelere: ABD yönetimi, Kanada ve Meksika'dan ithal edilen mallara yüzde 25, Çin'den yapılan ithalata yüzde 10 oranında ek gümrük vergisi getirildiğini duyurdu. Komşulara yüzde 25’lik tarifenin tek istisnası var, o da Kanada'dan ithal edilen enerji kaynaklarına yüzde 10'luk daha düşük bir tarife uygulanacak olması.
ABD’nin bu atağı, gerek Kanada gerekse Meksika ekonomisi açısından ciddi bir yıkım anlamına geliyor. Kanada’nın ABD ile dış ticaretinin ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 67'sini, Meksika'nın yüzde 73'ünü oluşturduğunu hatırlatayım. Çin için bu oran yüzde 37, o da Çin’i sarsar bu kesin!
Beyaz Saray’dan yapılan açıklama, bunun bir saldırganlık değil, bir savunma adımı olduğu yönünde; 2023'te ABD'nin 1 trilyon doların üzerindeki mal ticareti açığının dünyadaki en yüksek ticaret açığı olduğundan dem vuruluyor.
Bu tabii ki ‘ithal ikamesi politikası’ değil, ama buz gibi ‘korumacı politikalar’. Yapılan açıklamada, tarifelerin ulusal çıkarları korumak için güçlü bir araç olduğu, Başkan Trump'ın elindeki araçları kullanarak Amerikan halkının çıkarlarını ve ulusal güvenliği ön planda tutan kararlı adımlar attığı belirtiliyor. Yasadışı yabancı akınının yol açtığı sorunlara da değiniliyor. Göçmenlerin yarattığı ekonomik sorunlar şöyle sıralanıyor: Ücretleri düşürüyor, konut arzını azaltıyor ve kiraları yükseltiyor, sosyal yardım sistemini tüketiyor ve suçları artırıyor. Böyle sonuçları olduğu da doğru. Trump’ın Amerikan işçi sınıfının desteğini almasının en temel sebeplerinden biri bu göçü durdurma sözünü vermesi.
Bir diğer gerekçe ise uyuşturucu ticareti. Geçen malî yılda ülke sınırlarında 9 bin 500 tondan fazla fentanil yakalandığı belirtilerek binlerce ABD vatandaşının bu sebeple öldüğü vurgulanıyor. Bunu Trump yönetiminin çok önemsediğini sanmıyorum, ama sağlam ve kullanışlı bir gerekçe olduğu kesin!
Kararname net tehdit, ama misilleme maddesi tam bir sopa! Kararnamede, her iki ülkenin misilleme yapmayı seçmesi halinde tarifelerin artırılabileceği ilan edilince Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum ve Kanada Başbakanı Justin Trudeau hemen telefona sarıldı. Bu telefonlar sayesinde, 4 Şubat ABD yerel saatiyle gece yarısından sonra yürürlüğe girecek kararname, bir aylığına askıya alındı.
Birkaç gün öncesine kadar her iki lider de misillemeden söz ediyordu oysa ki. Trudeau, ek gümrük tarifelerine misilleme olarak, ABD'den yapılan 155 milyar Kanada Doları (107 milyar dolar) değerindeki ithalata yüzde 25 gümrük vergisi koyacaklarını açıklamıştı. Bu tarifelerin, 30 milyar Kanada Doları değerindeki mallar için salı gününden itibaren, 125 milyar Kanada Doları değerindeki mallar için ise 21 gün içinde yürürlüğe gireceğini ilan etmişti. Uygulama, alkollü içki, meyve suyu, sebze, parfüm, giyim, ayakkabı, ev aletleri, mobilya, spor malzemeleri, kereste, plastik gibi ürünleri kapsayacaktı. Trudeau, Amerikalılara "Kanada'ya yönelik gümrük vergileri işlerinizi riske atacak, potansiyel olarak Amerikan otomobil montaj fabrikalarını ve diğer üretim tesislerini kapatacak. Marketteki yiyecek, pompadaki benzin de dahil olmak üzere sizin için maliyetleri artıracak" diye seslenmişti.
Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum’un ABD ile arasının pek iyi olduğu söylenemez. Scheinbaum sosyal demokrat bir siyasetçi.
ABD yönetiminin Meksika'dan ithal edilen mallara yüzde 25 ek gümrük vergisi getirme kararına ilişkin, "B planının uygulanması için talimat veriyorum" dedi önce. X sosyal medya platformundan "Zorlamayla değil, akıl ve hukukla hareket edilir. Ekonomi Bakanına Meksika'nın çıkarlarını korumak amacıyla, tarife ve diğer ekonomik önlemleri içeren B planının uygulanması için talimat veriyorum. Beyaz Saray'ın, Meksika hükümetini suç örgütleriyle ittifak halinde göstermek isteyen iftirasını ve topraklarımıza müdahale niyetini kesin bir dille reddediyoruz" paylaşımını yaptı. Ancak, çok da diklenme şansı yok, zira Meksika ekonomisi ABD’ye yaptığı ithalata aşırı bağımlı. Ve tarifeler yürürlüğe girmeden Trump’ı aradı. Şimdilik bir ay kazanmış oldu Meksika.
Gerek Meksika’nın gerekse Kanada’nın şimdiden pes ettiğini söylesem abartmış olmam. Zira tarifeler yürürlüğe girerse, her iki ülkenin büyümesinde çok ciddi olumsuz etkiler yaratacak.
Baz senaryolara göre, yüzde 25’lik tarife Meksika ekonomisinin büyümesine 2032 yılına kadar olan süreçte yüzde - 2’lik bir etki yapacak. 2040 yılına gelindiğinde bile bu oran yüzde - 1,35.
Kanada için bu oran 2027’de yüzde - 1,27, 2040’ta yüzde - 0.85... Tarifelerin ABD’nin büyüme oranlarına etkisi ise 2027’de yüzde - 0,26, 2040’ta yüzde - 0,1.
Kimin zararlı çıkacağı çok net!
Ancak, bu demek değil ki, Amerikalılar bu süreçe yara almayacak. Kanada, ABD için özellikle enerji tarafında kritik hammaddeler arz etmesiyle öne çıkan bir ülke. Otomotiv ithalatın önemli kısmını oluşturuyor. Şimdiden ABD'de alüminyum ithalatçıları Kanada'ya yönelik kararda istisna talep etmeye başladı.
Meksika için ABD tarifeleri büyük bir hasar yaratma potansiyeli taşıyor. Ancak, ABD'nin otomobil parçaları ithalatının yaklaşık yarısı Kanada ve Meksika'dan geliyor ve Amerikan markaları bu ürünlere özellikle bağımlı. Hava yastıkları ve emniyet kemerleri gibi belirli ürünlere gelince, ABD'nin ithal ettiği ürünlerin yaklaşık yüzde 80'i Kuzey Amerikalı komşularına ait. Ayrıca, ABD'nin monte edilmiş otomobil ithalatının yarısı bu iki komşu ülkeden tedarik ediliyor.
Amerikalıların tükettiği taze gıda ürünlerinin önemli bir kısmı sınırın ötesinden geliyor. ABD'nin ithal ettiği sebzelerin yaklaşık yarısı ve meyvelerin yüzde 40'ı Meksika menşeli. Amerikalıların yediği avokadoların yüzde 90'ından fazlasını sağlamanın yanı sıra, dolmalık biber, salatalık ve kabak gibi sebzelerde de en büyük yabancı tedarikçi konumunda Meksika. Alkollü içecekler, 2023'te Meksika'dan yapılan tüm ABD ithalatının yaklaşık dörtte birini oluşturdu. Yurtdışından ABD'ye giren her beş biradan dördü sınırın güneyinden geliyor; aynı şey, ülkenin ithal ettiği tüm yüksek alkollü içkilerin yarısı, özellikle de tekila ve mezcal için de geçerli. Kanada da likörler ve viski dahil olmak üzere, damıtılmış alkollü içkilerin önde gelen tedarikçilerinden biri.
Beyaz Saray’ın dile getirmediği önemli bir mesele daha var. Her iki komşusunda Çin’e yönelik gümrük duvarları yükseltilmeye başladığından bu yana, Çin şirketleri önemli yatırımlar yapıyor. Böylece, Çin menşeli ürünler, Meksika ya da Kanada etiketleriyle ABD sınırlarını geçebiliyor. Trump’ı sinirlendiren olgulardan biri de bu.
Trump, önceki döneminde olduğu gibi ticaret savaşında yine Çin'i ana hedef olarak konumlandırıyor. ABD, Çin'den en çok elektronik malzeme ithal ediyor. Oyuncak ve tekstil ihracatı da oldukça yüksek bir hacime sahip. Çin'in ABD tarifelerine yönelik ilk tepkisi konuyu DTÖ’ye taşıma planı yönünde oldu. Pekin, ayrıca ABD menşeli kömür ve sıvılaştırılmış doğalgaza (LNG) yüzde 15’lik tarife uygulama kararı aldı. Pekin bununla da kalmadı, tarım makineleri ve diğer bazı ürünlere ek gümrük tarifeleri getirdiğini duyurdu. Ayrıca, çoğu yüksek teknoloji üretiminde kullanılan bazı kritik minerallerin ihracatına yönelik kısıtlamalar uygulamaya başladığını açıkladı.
Çin, ne bir Meksika ne de Kanada, Pekin yönetimi gücünün farkında, Trump’ın bu atağını en az zararla karşılamak için hazırlanıyor. Zaten yıllardır bu konuda bir strateji hazırlığı yaptıkları için biraz daha sakin bir görüntü veriyorlar. Çin piyasa düzenleyicilerinin Google’a yönelik bir anti-tröst soruşturması başlatmalarını bu çerçevede okuyabiliriz. Çin’de internet erişimi yasaklı olan Google’ın bu hamleyle doğrudan etkilenmesi beklenmese de, Çin şirketleriyle olan ticari ilişkilerinin sekteye uğraması muhtemel.
Çin menşeli ürünler, tüm ABD giyim ithalatının yaklaşık yüzde 30'unu oluşturduğundan, Bloomberg Intelligence, Aritzia Inc. ve Tommy Bahama dahil olmak üzere, Çin'deki tedarikçilere güvenen markalar için giyim fiyatlarının yüzde 2'ye kadar artabileceğini tahmin ediyor. Bazı şirketler, Çin'den tedariklerini azaltma planlarını duyurdu; Steven Madden Ltd. bir yıl içinde Çin'de üretilen ürün sayısını yüzde 40 oranında azaltmayı planladığını açıkladı.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning haftalardır “ticaret savaşının kazananı olmayacağını”söyleyip duruyor. ABD'yi ‘samimi bir diyaloğa girmeye ve işbirliğini güçlendirmeye’ çağırıyor. Görünen o ki, Pekin elindeki gücün farkında, pek çok ekonomik sorunla boğuşsa da ABD’ye boyun eğecek gibi görünmüyor.
Bu bilek güreşi sürüp gidecek gibi şimdilik. Ancak, bir bakarsınız sürpriz bir anlaşma da çıkıvermiş. Burada kilit mesele, Küresel Güney”in boyun eğip eğmeyeceği. Mesela Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva daha önce yaptığı misilleme açıklamalarının arkasında durabilecek mi? Ya da şimdi Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki toprak reformuna karşı yaptırımlar uygulamaya başlayan Trump’a, ülkenin devlet başkanı Cyril Ramaphosa sert bir tepki gösterebilecek mi?
BRICS’i en radikal biçimde savunan Ramaphosa’ya diğer BRICS üyesi ülkelerin devlet başkanları ne ölçüde destek verebilecek? Veyahut Türkiye gibi BRICS’e başvuru yapmış ülkeler Trump’ın tehditlerine boyun eğecekler ve başvurularını geri çekecekler mi? Rusya nasıl bir oyun planı kuracak? Bazı Avrupa ülkeleri, mesela Macaristan ve Slovakya yüzünü tümden Rusya'ya mı dönecek? Hep birlikte göreceğiz.
Gelelim Avrupa’ya; aslında tir tir titriyorlar, ama kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar. Zaten Joe Biden döneminde ABD ne derse onu yapmayı görev bilen Avrupa hükûmetlerinin çoğu, Ukrayna-Rusya savaşından dolayı başta enerji krizi olmak üzere, ciddi bir ekonomik çıkmaz içinde. Şimdi bir de Trump’ın küçümsemeleriyle ve tehditleriyle yüzleşmek zorunda kalacaklar. Tedirginlik ve ne yapacağını bilememek AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in açıklamalarına yansıyor.
27 AB üyesi ülkenin liderinin ABD ile ilişkileri ele aldığı toplantının sonrasında, Leyen, “AB, ABD ile sağlam ve yapıcı bir diyaloğa hazır, ancak aynı zamanda ABD ile ilişkilerde potansiyel zorlukların da farkındayız ve buna hazırız. AB, haksız veya keyfi bir şekilde hedef alındığında, sert bir şekilde yanıt verecektir” dedi. Sert bir şekilde yanıt vermesi hiç de mümkün görünmüyor, ama ne diyebilir ki başka? Ancak bir saptaması var ki, o çok doğru: “Bu tarifeler işletme maliyetlerini artırıyor, işçilere ve tüketicilere zarar veriyor. Ekonomilerde gereksiz yere hasara neden oluyor ve enflasyonu artırıyor. Bundan pek de iyi bir sonuç çıkacağını düşünmüyoruz”.
KATEGORİLER
Bilgi Alın
© 2025 Scrolli. Tüm Hakları Saklıdır. Scrolli Medya A.Ş