0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

DOGE ve Palantir: Tekno-elitler ABD’yi nasıl şekillendiriyor?

Hikâye: Büşra Begçecanlı

Elon Musk, teknoloji dünyasındaki etkisini federal yönetime taşıyarak Amerikan devlet yapısında benzersiz bir sarsıntıya neden oldu. Onun öncülüğünde, “Hükümet Verimliliği Departmanı” (DOGE) adı verilen ve 19 ila 24 yaş arasındaki genç mühendislerden oluşan bir ekip bulunuyor. Bu ekip, geleneksel kamu yönetimi anlayışını tamamen dışarıda bırakarak, devlete hızlı, merkeziyetsiz ve agresif bir müdahale stratejisiyle giriyor.

DOGE ekibinin en dikkat çekici yönlerinden biri, ABD’nin en kritik kurumlarına erişim sağlamış olmaları. Federal ödeme sistemleri, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID), Genel Hizmetler İdaresi (GSA) ve Hazine Bakanlığı gibi ajanslarda, milyarlarca dolarlık harcamaların ve hassas kişisel verilerin yönetildiği sistemlere giriş yaptılar. Ancak bu müdahaleler sadece operasyonel düzeyde kalmadı; devlet içinde ciddi güç kaymaları ve bürokratik çatışmaları da beraberinde getirdi.

Bu ekip, sadece Musk ile de sınırlı değil. DOGE, teknoloji dünyasının en tartışmaları içinde olan şirketlerinden biriyle yakın ilişkilere sahip: Palantir. Peter Thiel tarafından kurulan bu veri analitiği devi, uzun zamandır devlet içinde etkisini artırıyor. Palantir’in Musk’ın ekibine sağladığı altyapı ve teknik bilgi, federal yönetimde daha önce görülmemiş bir dönüşüme kapı aralıyor. Ancak bu dönüşümün ne kadar denetlenebilir olduğu, devlet mekanizmasının şeffaflığı ve bu güç kaymasının uzun vadeli etkileri henüz bilinmiyor.

Bu yazıda, Musk’ın DOGE ekibinin ve Palantir’in federal sistemlere nasıl nüfuz ettiğini, geleneksel devlet yapısına getirdiği sarsıntıyı ve bunun Amerikan yönetiminde hangi kalıcı değişiklikleri yaratabileceğini inceleyeceğiz.

Hükümetin kalbine yapılan müdahale

DOGE ekibinin federal hükümete yönelik hamleleri, sadece bir modernizasyon projesi olarak değerlendirilemeyecek kadar geniş kapsamlı ve derin etkiler barındırıyor. Bu ekip, özellikle devletin finansal ve idari sistemlerine doğrudan müdahale ederek, federal mekanizmayı köklü bir şekilde sarsmaya başladı. Musk’ın ekibi, federal ödeme sistemleri, Sosyal Güvenlik, Medicare, USAID, GSA, Hazine ve CDC gibi kritik kurumlarda yetkili pozisyonlara yerleşerek bu sistemler üzerinde büyük bir kontrol sağladı.

Donald Trump oval ofiste. Depophotos

Özellikle Hazine Bakanlığı ve federal ödeme sistemlerine erişim sağlanması, DOGE ekibine ABD’nin yıllık 6 trilyon dolardan fazla işlemini yönlendirme gücü verdi. Bu, devlet ödemelerinin zamanlaması, öncelikleri ve hatta bütçe politikalarının şekillendirilmesi üzerinde doğrudan bir etki yaratabilecek bir durum. Sosyal Güvenlik ve Medicare ödemelerinin nasıl yönetileceği konusunda endişeler artarken, bu süreçlerin özel sektör mantığıyla yeniden yapılandırılması olasılığı hükümet içindeki tartışmaları körükledi.

Diğer yandan, DOGE ekibi sadece mali kontrol mekanizmalarını değil, aynı zamanda kamu yönetiminde de fiili değişiklikler yaratıyor. USAID’deki etkileri, insani yardımların nasıl yönlendirildiğini ve hatta bazı fonların kesilmesini gündeme getirdi. ABD'deki belirli grupların yurt dışında fonladığı bazı topluluklar ve kurumların yavaş yavaş ifşa olması, küresel çapta yankı uyandırdı.

Musk ve ekibi ayrıca, kamu hizmetlerini otomatikleştirmek ve yönetim süreçlerini hızlandırmak adına yapay zeka ve veri analitiği araçlarını kullanarak federal kurumlarda köklü değişiklikler yapmayı planlıyor. Bu doğrultuda, DOGE ekibi GSA’da kamu hizmetleri ve yazılım sistemlerini otomatikleştirme çalışmaları yürütüyor. Ancak bu hamleler, devlet çalışanlarının yerini yapay zeka tabanlı sistemlerin alması gibi sonuçlar doğurabilir.

DOGE ekibinin stratejileri yalnızca içeriden gelen etkilerle sınırlı değil. Ekip üyeleri, kimliklerini gizlemek için çevrimiçi izlerini sistematik olarak silerek veya sahte isimler kullanarak kamuya açık kayıtlarda görünmemeye çalışıyor. Resmi belgelerde tam isimlerini paylaşmaktan kaçınan bazı üyeler, kimliklerini saklamak için özel güvenlik protokollerini kullanıyor.

Bunun yanı sıra, DOGE ekibi doğrudan üst düzey yetkililerle görüşerek, alınan kararların hızla uygulanmasını sağlıyor. Bürokratik dirençle karşılaşıldığında, itiraz eden devlet yetkilileri görevden alınıyor veya yerlerine DOGE destekçileri atanıyor. Bu durum, devlet içindeki şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini ciddi şekilde tehdit ediyor.

Federal sistemler üzerindeki bu radikal müdahaleler, DOGE ekibinin ne kadar süreyle ve hangi sınırlar içinde çalışabileceği sorusunu gündeme getiriyor. Devletin işleyişinde büyük bir dönüşüm başlatan bu süreç, kısa vadede etkinlik ve maliyet azaltma hedefleri taşısa da, uzun vadede kamu hizmetleri ve demokratik denetim açısından ne tür sonuçlar doğuracağı belirsizliğini koruyor.

Musk, seçim döneminde Trump'a doğrudan meydanlar üzerinden de destek verdi. Depophotos

DOGE ekibinin perde arkasındaki güç dengesi

DOGE ekibi, geleneksel devlet kadrolarından tamamen farklı bir yapıya sahip. Çoğunluğu 19-24 yaş arası genç mühendislerden oluşan bu ekip, büyük ölçüde Elon Musk’ın şirketleri ve Palantir’den gelen bağlantılarla şekillendi. SpaceX, Tesla, xAI ve Neuralink gibi şirketlerde staj yapan veya çalışan genç yetenekler, DOGE’nun beyin takımını oluşturuyor. Bu isimlerin bazıları, Peter Thiel’in desteklediği Palantir ve Thiel Fellowship gibi projelerden de geçmiş durumda.

Palantir, DOGE ekibinin operasyonel gücünü artıran kritik bir unsur olarak öne çıkıyor. Şirket, ABD ordusunu yapay zeka ile donatarak savaş sahasında veri analitiğini güçlendirdi ve Ukrayna'ya yapay zeka destekli drone teknolojisi sağlayarak modern savaş stratejilerinde önemli bir rol oynadı. Ayrıca, Palantir'in kurucusu Peter Thiel, yalnızca teknoloji dünyasında değil, aynı zamanda politik alanda da güçlü bir tekno-lider. Thiel, DOGE ekibinin stratejik hamlelerini destekleyen önemli isimlerden biri olan Başkan yardımcısı JD Vance'in politik yükselişinde kritik bir rol oynadı ve onu yetiştiren en etkili isimlerden biri olarak görülüyor. Bu şirket, veri analitiği ve devlet içi güvenlik sistemlerinde uzmanlaşmış olup, Musk’ın ekibine gelişmiş analiz teknikleri ve büyük veri yönetimi konularında destek sağlıyor. Özellikle Hazine ve GSA gibi kurumlara yapılan dijital müdahalelerde, Palantir kökenli mühendislerin doğrudan rol aldığı belirtiliyor.

Bu bağlamda, DOGE ekibi sadece Elon Musk’ın vizyonunu değil, aynı zamanda teknoloji elitlerinin devlet yönetimine doğrudan dahil olma arzusunu da temsil ediyor. Ancak bu genç mühendislerin, geleneksel kamu yönetimi tecrübesinden yoksun olmaları ve büyük ölçekli devlet projelerini yönetme deneyimlerinin bulunmaması, uzun vadeli sonuçlar açısından soru işaretleri doğuruyor. DOGE ekibinin uygulamalarının devlet yönetiminde kalıcı bir değişime yol açıp açmayacağı ya da kamu bürokrasisini tamamen yeniden şekillendirip şekillendiremeyeceği, önümüzdeki dönemde netleşecek.

Trump ve Musk'a yönelik protesto. Depophotos

'Tekno-Optimistler': Devleti dönüştürmeye mi geliyorlar?

Elon Musk, JD Vance ve Peter Thiel’in de içinde bulunduğu tekno-optimistler, Trump yönetimiyle birlikte Beyaz Saray’a giriş yaptı ve devlet yönetiminde köklü değişiklikler yapmaya başladı. Bu kapsamda temel hedefleri, yalnızca devlet sistemlerini modernize etmekle sınırlı görünmüyor. Geleneksel bürokrasiyi aşarak, teknoloji şirketlerinin etkin olduğu bir dijital yönetim modeline yönelme eğilimi taşıyorlar. Yapay zeka ve büyük veri analitiğiyle kamu harcamalarını optimize etmeyi, devlet hizmetlerini daha verimli hale getirmeyi ve hükümetlerin veri temelli kararlar almasını teşvik etmeyi öncelikli stratejileri arasında bulunduruyorlar. Palantir’in sunduğu veri analiz gücünün devlet süreçlerinde daha fazla kullanılması ve devletin birçok kritik operasyonunun kademeli olarak özel sektöre devredilmesi, ekibin uzun vadeli planlarının bir parçası olarak değerlendiriliyor.

DOGE ekibi, veri ve yapay zeka kullanımının küresel ölçekte nasıl bir etki yaratabileceğine dair belirli bir yaklaşım benimsemiş görünüyor. Palantir’in gelişmiş veri analiz altyapısının güvenlik ve istihbarat sistemlerinde daha etkin bir rol oynaması ve devletlerin bu tür teknolojilere bağımlı hale gelmesi gibi sonuçlar doğurabilir. Yapay zekanın devlet süreçlerine daha fazla entegre edilmesiyle, hükümet karar alma mekanizmalarının otomasyona dayalı hale gelmesi de ekibin öncelikli adımları arasında yer alıyor.

Bu dönüşümün arkasında, belirli bir politik felsefenin etkili olduğu söylenebilir. Musk ve Thiel gibi isimlerin desteklediği küçük devlet, büyük özel sektör anlayışı, DOGE ekibinin attığı adımlarla daha belirgin hale gelmiş durumda. Devletin doğrudan hizmet sunmadığı, kamu hizmetlerinin büyük ölçüde özel sektör tarafından yönetildiği bir modelin test edilmekte olduğu yorumları yapılabilir. Bu doğrultuda, devlet fonksiyonlarının kademeli olarak özelleştirilmesi ve büyük teknoloji şirketlerinin yönetimde daha fazla söz sahibi olması gibi eğilimler gözlemleniyor.

Musk’ın kendi stratejik vizyonunun da bu süreçte belirleyici bir rol oynadığı söylenebilir. Yapay zeka yönetişimi, uzay kolonizasyonu ve biyoteknoloji gibi alanların devlet politikalarına entegre edilmesi, DOGE ekibinin ilgi gösterdiği başlıklar arasında yer alıyor. ABD hükümetinin teknoloji yatırımlarının SpaceX, xAI ve Neuralink gibi şirketlere yönlendirilmesi, Musk’ın uzun vadeli hedefleriyle örtüşüyor. Nihai olarak, özel sektör liderlerinin devletin işleyişinde daha fazla söz sahibi olduğu yeni bir yönetim modelinin test edildiği değerlendirmeleri yapılabilir. DOGE ekibinin attığı adımlar, yalnızca mevcut sistemin güncellenmesiyle sınırlı kalmayıp, devletin yönetim biçimi üzerinde kalıcı etkiler bırakabilecek potansiyel taşıyor.

Trump ve Vance

Tekno-politik çağa geçiş: ABD'den başlayan küresel dönüşüm mü?

Tekno-optimistlerin ABD hükümetine giriş yapması, sadece ulusal ölçekte değil, küresel düzeyde de yankı uyandıran bir dönüşümün başlangıcı olabilir. Yapay zeka, büyük veri ve özel sektör güdümlü yönetim modelleri, yalnızca ABD’nin değil, dünya genelindeki hükümetlerin geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip. Kamu hizmetlerinin giderek daha fazla otomatikleştirilmesi, devletlerin teknoloji şirketlerine bağımlılığını artırabilir ve geleneksel yönetim mekanizmalarını geri dönülemez bir şekilde değiştirebilir. ABD’de başlayan bu tekno-politik kayma, diğer ülkeler için bir model mi olacak, yoksa devlet egemenliğinin teknoloji elitleri tarafından aşındırılmasına karşı küresel bir tepki mi doğuracak? Önümüzdeki süreç, bu sorulara yanıt verecek.