Hesaba mı ihtiyacınız var? Üye ol
Tartışmalı COP29 konferansı, Azerbaycan’ın Bakü kentinde 13 yoğun gün ve yaklaşık 70.000 katılımcıyla tamamlandı. İklim finansmanı üzerindeki anlaşmazlıklar, görüşmeleri planlanan tarihlerden (11-22 Kasım) ileriye taşıyarak ancak 24 Kasım’da sonuçlanmasına neden oldu.
Konferans, gelişmekte olan ülkelerin talep ettiği yıllık 1,3 trilyon dolara karşılık yalnızca 2035 yılına kadar yılda 300 milyar dolar taahhüt edilmesiyle sınırlı bir ilerleme kaydedilerek sona erdi. Fosil yakıt sübvansiyonları, azaltım hedefleri ve karbon piyasası düzenlemelerinin güçlendirilmesi gibi önemli konular ele alınmadı. Jeopolitik zorluklar ve zayıf taahhütler, anlamlı eylem şansına gölge düşürerek dikkatleri 2025’teki COP30’a çevirdi.
Türkiye, bu platformu 2053 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı amaçlayan bir yol haritası sunmak için kullandı. Bu plan, çevre ile kalkınma hedefleri arasında bir dengeyi vurguladı. Ancak, bir kömürden çıkış planının olmaması, nükleer kapasitenin artırılması ve STK’lar ile iklim uzmanlarının dile getirdiği endişeler, planın uygulanabilirliği konusundaki şüpheleri artırdı.
Bakü’deki COP29’u takip eden İklim Gazetecisi Özgür Gürbüz, konferansın etkisizliğini ifade ederek, bunu “etkisiz bir COP” olarak nitelendirdi. Gürbüz, görüşlerini Scrolli ile paylaştı.
Zirvenin Azerbaycan'da düzenlenme kararı Eylül ayında Climate Action Tracker (CAT), Azerbaycan’ın iklim eylem planının “kritik derecede yetersiz” olarak değerlendirilmesinden dolayı da eleştirilmişti. Analistler, Azerbaycan'ın hâlen fosil yakıt çıkarımını artırarak küresel iklim hedeflerini aktif olarak baltalayan birkaç ülkeden biri olduğunu belirtiyor. Öte yandan zirve başlangıçta, COP29 organizasyon komitesinde kadınların bulunmaması nedeniyle de eleştirildi. Tepkilerden daha sonra ekibe 12 kadın üye dahil edildi.
Bir diğer yaygın eleştiriyse COP29’daki fosil yakıt lobicilerinin yüksek sayısıydı. Kick Big Polluters Out organizasyonuna göre, Bakü’deki COP29 zirvesine en az 1.773 fosil yakıt lobicisi katılım sağladı. Geçen yıl Dubai’deki COP28’de olduğu gibi, COP29’daki fosil yakıt lobicilerinin sayısı neredeyse tüm ulusal delegasyonları geride bıraktı. Sadece Azerbaycan (2.229), COP30’un ev sahibi Brezilya (1.914) ve Türkiye (1.862) daha büyük delegasyonlarla temsil edildi.
Tüm tartışmalara rağmen Bakü’deki hareketli COP29, 24 Kasım’da kapsamlı bir iklim diplomasisi, zorlu müzakereler ve protestolar eşliğinde tamamlandı. Gelişmiş ülkeler, 2035 yılına kadar yıllık 300 milyar dolar iklim finansmanı sağlama taahhüdünde bulundu. Ancak gelişmekte olan ülkeler, kayıp ve zararların karşılanması ile uyum süreçlerini içeren iklim krizini durdurmak için gereken maliyetin yıllık en az 1,3 trilyon dolar olduğunu ifade etti.
Gelişmekte olan ülkelerin, iklim finansmanının çoğunlukla hibe şeklinde sağlanması talebi belgelerde yer almadı. Krediler, kalkınma bankaları ve özel finansman gibi araçların kullanılması, hâlihazırda borç ve faiz yükü altında olan gelişmekte olan ülkeler için daha fazla mali yük oluşturma potansiyeline sahip.
Aktivistler ve STK’lar, COP29’da varılan nihai anlaşma hakkında ciddi endişelerini dile getiriyor. Bazıları tarafından diplomatik bir başarı olarak övülen bu anlaşmanın, kırılgan ülkelerin acil ihtiyaçlarını karşılamadığı ve zengin ülkelerin gerçek mali destek yerine boş vaatlerde bulunduğu belirtiliyor.
Aralık 2015’te kabul edilen Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmayı 2°C’nin çok altına, tercihen 1,5°C’ye sınırlama hedefiyle, üye ülkelerden “Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar” (NDC) hazırlamalarını istedi. Eylül 2021’de Türkiye, 2053 yılı için Net Sıfır Emisyon Hedefini açıkladı ve aynı yılın Kasım ayında Paris Anlaşması’na taraf oldu. Ancak, belirli çekinceler nedeniyle anlaşmanın onaylanması Ekim 2021’e kadar gecikti. Daha önce sunulan NDC’de Türkiye, 2030’a kadar emisyonlarını %21 oranında azaltmayı taahhüt etmişti.
COP29’da Türkiye daha ileri giderek karbon emisyonlarını 2030’a kadar 100 milyon ton azaltmayı taahhüt etti. Ayrıca, bir karbon ticaret sistemi içeren bir iklim yasası tanıtarak, Türkiye’yi karbon kredisi ticareti için bölgesel bir merkez yapmayı hedefledi.
Türkiye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, sunumunda Türkiye’nin enerji karışımında 2053 yılına kadar %50 yenilenebilir enerji ve %30 nükleer enerji hedeflediğini belirtti. Bakan, 2035 yılına kadar rüzgar ve güneşten 120 gigavat enerji üretmeyi ve 2050 yılına kadar nükleer kapasiteyi 20 gigavata çıkarmayı planladıklarını açıkladı.
Strateji belgesine göre Ankara, 2035 yılına kadar yenilenebilir enerjiye 59 milyar dolar, enerji depolamaya 2,5 milyar dolar ve enerji verimliliğine 20,2 milyar dolar yatırım yapmayı planlıyor. Ayrıca, belgenin projeksiyonlarına göre 2053 yılına kadar çimento sektöründe %93, demir-çelikte %99, alüminyumda %75 ve gübre sektöründe %100 emisyon azaltımı hedefleniyor.
Fakat Türkiye’nin strateji belgesi, kömürden çıkış planına dair herhangi bir işaret içermemesi nedeniyle eleştirilerin de hedefi hâlinde. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022 verilerine göre, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının %70’inden fazlası fosil yakıtlara bağımlı enerji sektöründen geliyor. Ancak belge, Türkiye’nin yeni kömür madenleri ve santralleri ile kömür üretimini hızla artırmasına rağmen, bu kirli fosil yakıtın aşamalı olarak bırakılmasına dair bir referans içermiyor.
Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, COP29’daki Bakanlar Oturumu’nda Türkiye’nin nükleer programına da dikkat çekti. Bakan, toplam kapasitesi 4,8 GW olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşasına ek olarak, Türk yetkililerin Sinop ve Trakya bölgelerinde iki yeni nükleer santral inşa etmeyi planladığını belirtti.
Bayraktar, zirvede "2050’ye kadar 20 GW nükleer kurulu kapasiteyi devreye alarak net sıfır emisyon hedefine katkı sağlayacağımıza inanıyoruz" ifadelerini kullandı. Bakan ayrıca, nükleer enerjinin 2050’ye kadar küresel net sıfır hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynadığını savundu. Türkiye, zirvede "Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu"nu imzaladı.
Türkiye, ayrıca "Organik Atıklardan Metan Azaltımı Deklarasyonu"nu imzalayan 35 ülkeden de biri oldu. 2021 Küresel Metan Taahhüdü’nü destekleyen bu deklarasyon, 2030 yılına kadar metan emisyonlarını %30 azaltmayı hedefliyor.
Germanwatch tarafından yıllık olarak yayımlanan İklim Değişikliği Performans Endeksi (CCPI), 63 ülke ve AB’nin emisyonlar, yenilenebilir enerji, enerji kullanımı ve iklim politikalarına dayalı performansını değerlendiriyor.
Bu yılki sıralamada Türkiye, yenilenebilir enerji kategorisinde orta düzeyde performans gösterirken diğer kategorilerde zayıf bir sonuçla 53. sırada yer aldı. Uzmanlar, Türkiye’nin güncellenmiş Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkısı’nı (NDC), 2030’a kadar emisyonları artırmayı hedeflediği için eleştirdi ve fosil yakıtları bırakmaya yönelik somut bir plan ile güçlü uzun vadeli iklim hedeflerinin gerekliliğine dikkat çekti.
COP29’daki sunumunun ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, bir gazetecinin sorusuna, “Fosil yakıtları zamanla kademeli olarak bırakacağız,” diye yanıt verdi ancak net bir zaman çizelgesi belirtmedi.
COP29'u Scrolli'ye değerlendiren ve zirveyi takip eden İklim Gazetecisi Özgür Gürbüz'e göre, iklim konferanslarının etkisi giderek azalıyor. Gürbüz, şu ifadeleri kullanıyor: "COP’ların her yıl güç kaybettiği çok açık. Bu yıl İsrail ve Rusya’daki çatışmalardan ABD ve Almanya’daki seçimlere kadar uzanan jeopolitik ortam, büyük oyuncuların katılımını düşürdü. Ne Çin ne de Hindistan katıldı ve Brezilya’nın başkanı da yoktu. Etki yaratabilecek bu kilit isimler eksikti. Küresel liderlerin yokluğu, iklim finansmanının gündemin merkezinde olduğu kritik bir döneme denk geldi. Finansmana odaklanan bir konferansta, bu liderler elzemdi. Ülkelerle müzakere ediyoruz, ancak asıl müzakereler şirketlerle yapılmalı. Fosil yakıt ve nükleer lobiler perde arkasında görüşmeleri etkiliyor ama masada değiller. Bu, COP’ların en büyük handikaplarından biri oldu."
Gürbüz öte yandan yeterli iklim finansmanı sağlanamamasının COP29’un en büyük eksikliklerinden biri olduğunu vurguluyor. Gürbüz şu ifadeleri kullanıyor: "Gelişmekte olan ülkeler, 2035 yılına kadar yıllık 1,3 trilyon dolar talep ediyor; bunun büyük bir kısmının hibe şeklinde olması gerektiğini uzun süredir savunuyor. Ancak gelişmiş ülkeler yalnızca 300 milyar doları taahhüt etti. Bu başarısızlık, zirveye damgasını vurdu ve diğer kritik meseleler ele alınamadı."
Türkiye’nin yeni açıklanan iklim stratejisi belgesi hakkında konuşan Gürbüz, yenilenebilir enerji ve demiryolu altyapısının genişletilmesi gibi olumlu planları kabul etmekle birlikte önemli eksikliklere de vurgu yapıyor. Gürbüz şöyle konuşuyor: "Bu bir iklim stratejisi belgesi; dolayısıyla Türkiye’nin emisyonlarının kaynağını ele alması gerekiyor. Kömür santralleri temel sorun, ancak belgede bu santrallerin ne zaman, hatta kapatılıp kapatılacağına dair bir bilgi yok. Emisyon kaynaklarını ele almadığınız sürece, sorunu çözemezsiniz. 2035’e kadar olan dönemde bir miktar tutarlılık var. Ancak 2053 için öne sürülen rakamlar inandırıcı değil. Örneğin, Bakan nükleer enerjinin Türkiye’nin birincil enerji kaynağının %30’unu oluşturacağını iddia etti. 20.000 MW nükleer kapasiteyle bu hedefe ulaşamazsınız; bu da 15 ila 20 reaktöre denk geliyor. Karşılaştırmak gerekirse, Fransa’da 58 reaktör var ve nükleer enerji sadece %35’lik bir paya sahip."
Gürbüz, Türkiye’nin nükleer kapasitesini üç katına çıkarma açıklamasına da değiniyor. "Nükleer, kömür ve gazdan daha az emisyon salıyor ama yenilenebilir enerjiye kıyasla yetersiz kalıyor. İnşası yavaş, maliyeti yüksek – yenilenebilir enerjiden üç ila dört kat daha pahalı – ve nükleer atık ve kazalar gibi riskler taşıyor" diyen Gürbüz ayrıca hükümetin Rus nükleer teknolojisine olan bağımlılığına dikkat çekerek yüksek güneş ve rüzgar potansiyeline sahip Türkiye'nin Rusya'dan nükleer enerji satın alınmasının mantıksız olduğunu belirtiyor.
Öte yandan Türkiye’nin Kayıp ve Zarar Fonu’na uygun bir kırılgan ülke olduğu yönündeki iddialarına ilişkin Gürbüz şüphelerini şöyle dile getiriyor: "Bu fon esas olarak yok olma riski taşıyan ada ülkelerine yönelik. Türkiye bu kategoriye uymuyor ve gelecekte bu fona katkıda bulunması istenmesi muhtemel. Bu gerçeğe hazırlıklı olmalıyız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın COP31’e ev sahipliği yapma hedefi Gürbüz’e göre ise karışık sonuçlar doğurabilir. Gürbüz şu ifadeleri kullandı: "Bir COP’a ev sahipliği yapmak, ev sahibi ülke üzerinde büyük bir baskı yaratır. Bu durum, Türkiye’nin iklim politikalarına daha fazla dikkat çekebilir; tıpkı Azerbaycan’ın fosil yakıt projeleri ve insan hakları meseleleri nedeniyle COP29 sırasında eleştirilmesi gibi. Aynı şey burada da olur, özellikle Türkiye’nin yakın zamanda kabul ettiği ‘yabancı ajan’ yasası gibi kısıtlayıcı yasaları göz önünde bulundurursak..."