Sanatınızda su önemli bir rol oynuyor. Bu elementin heykellerinizdeki önemi nedir ve bu özelliği nasıl bu kadar canlı bir şekilde yakalayabiliyorsunuz?
Su ve yüzme, çocukluğumdan beri beni büyüledi ve eserlerimin ilham kaynağı haline geldi. Jones Beach’te kumla oynayıp dalgalara atladığım çocukluk anılarım, suyun cildime temas edişi ve oluşan desenler beni hep büyülemiştir. Suyun insan figürünü nasıl sağlıklı ve canlı gösterdiğini gözlemledim. Bu yüzden ikinci sınıfta yüzücüleri çizmeye başladım ve beşinci sınıfta özel sanat dersleri almak istedim. O zamandan beri, yüzücüler ve su, ilgi odağım oldu.
1958’den beri yüzücüler ve su öğeleri içeren figürler üzerinde çalışıyorum. Heykellerim aracılığıyla klasik güzelliği ve estetiği araştırıyorum. Klasik güzelliği reddetmeyip, aksine kucaklıyorum. Güzelliği görüp, yaratıp, yüzücülerimle duygu, neşe, zarafet, huzur ve duyusallık sergiliyorum. Onlar yaşamdan memnun, barış ve zevk arayan hayatta kalıcılar.
Yaptığım her heykel bir hikaye anlatıyor. Bunlar bazen benim hikayelerim ve bazen de anlatmak istediğim hikayeler oluyor. Yaptığım sanat da insan figürü üzerine yoğunlaşmış, çok çeşitli kişisel duygulara dokunuyor. 2005 yılında, “Grande Catalina” olarak anılacak ilk anıtsal yüzücüyü yaptım. Bu heykel, “Survival of Serena” adlı bir diğer anıtsal yüzücü eserimle birlikte, ilk kez İtalya’daki Floransa Bienali’nde sergilendi. Yağmura ve soğuğa rağmen bu yüzücüler, ziyaretçiler tarafından çekilen binlerce fotoğraf için poz verdiler.
“Quan” isimli çalışmam, bir fitness topunda dengede duran, yoga pozisyonundaki bir kadının heykeli. “Quan”, ismini Çin kültüründeki ‘Merhamet Tanrıçası’ndan alıyor. Quan, Guanshiyin’in kısaltması, yani ‘dünyanın seslerini (veya ağlamalarını) gözlemlemek’ anlamına gelir. “Quan” ayrıca, ‘bütün’ ve ‘eksiksiz’ kelimelerinden türetilmiştir. Tanrıça, geleneksel olarak, aşağıya bakarken veya aşağıyı izlerken tasvir edilir. Bu da onun, dünyayı gözlediğini ve koruduğunu sembolize eder. “Quan”, dünyayı simgelemek üzere tasarlanmış paslanmaz çelik bir kürede mükemmel bir şekilde dengededir. Onun duruşu ve durumu, zihinsel ve duygusal istikrarı, sakin davranışı ve yargıyı, çalıştığım şeyleri ve Olimpiyatların en yüksek ideallerine bağlı kalmak için koruduğu durumlarını temsil eder. İzleyici heykelin önünde durduğunda, cilalı paslanmaz çelik topun yüzeyinde kendisinin yanı sıra çevresindekilerin de yansımalarını görebilir.
“Golden Mean” heykeli ise, on altı metre boyunda, ellerinin üstünde dengede duran, dalmaya hazır bir erkek yüzücüdür. İsmi, denge ve orantıyı açıklayan gerçek matematiksel oranı -altın oranı- ifade eder. Hem atalarımız hem de modernler, güzellik ile gerçek arasında matematikte yakın bir ilişki olduğunu fark ettiler. Şair John Keats, “Ode on a Grecian Urn” kitabında şu şekilde ifade etmiştir: “Güzellik gerçektir, gerçek güzelliktir”. Aristo’ya göre ‘Altın Oran’, iki uç olan, aşırılık ile hiçlik arasındaki arzu edilen bir orta yerdi. Budist felsefe de bu orta yol kavramını içerir; her iki uç noktadan birine fazla yakın olmak, birinin düşmesine neden olabilir. Ancak ‘Altın Oran’ı elde etmek için mükemmel denge, aydınlanma yolunu ve fazilet için çalışmak gerekir. Figürün pozu ve bedeninin kavislilik derecesi, uyumun sağlanması ve mükemmel orana ulaşması adına, benim için kritik kararlardı.
Son olarak, Paris 2024 Olimpiyatları için yarattığım ‘The Diver’ adlı heykelim, su sporlarına olan hayranlığımı ve dört kez Olimpiyat madalyası kazanan Greg Louganis’ten aldığım ilhamı yansıtıyor. Bu heykel, Eiffel Kulesi’nin önünde sergileniyor ve Olimpiyat ruhunu, dürüstlük, azim, mücadele ve cesaret gibi değerleri temsil ediyor. Gençlere ve sporculara ilham kaynağı olmasını ve asla pes etmemeleri gerektiğini vurgulamak istiyorum.