Ferdi Tayfur ve 80'ler
Dönelim Ferdi Tayfur’a… Dalgalı saçları, kulak aşağısına uzanan faulleri, hafif ince gözleri, tebessümünün içerisine hapsettiği hüznü ile Ferdi Tayfur, okumayı-yazmayı bir hamaldan öğrendi. Adana’nın Hürriyet Mahallesi’nde doğdu, ki nasıl bir mahalle olduğunu Türkiye’deki az çok herkes bilir, daha 5 yaşına gelmeden babasını kaybetti, Çukurova’nın pamuk tarlalarını adım adım ezberleyen bir gençti. Ferdi Tayfur’un sesi doğduğundan beri dertliydi.
Murat Meriç’in “Hayat Dudaklarda Mey” kitabından öğreniyoruz ki; 16 yaşında atlayıp İstanbul’a geldi. İlk plağını 1968 tarihliydi. Çıkışını “Çeşme” ile yaptı. Aynı isimli filmde hayat arkadaşı Necla Nazır ile tanıştı. Bir ömür beraber yaşadılar. Şarkılarındaki acıların ilacıydı Necla Hanım… Sinemada zor kabullendi. Onun filmleri kısa kliplerin artarda montajı gibiydi. Milyonlarca insan devletin tecrit ettiği bu ismin yeni şarkılarını dinlemek, yeni kliplerini izlemek için sinema salonlarına akın ediyordu. Tayfur’un o dönemde sinemadan Kemal Sunal’dan, Tarık Akan’dan, Şener Şen’den neredeyse 10 kat fazla para kazandığı haberlere konu olmuştur.
12 Eylül Darbesi, Türkiye tarihini değiştirdiği gibi arabeskin de tarihini değiştirdi. 70’lerin sonundaki o şaşalı günler geride kalmıştı.
12 Eylül darbecileri, arabesk müziği "düzene aykırı", "melankolik" ve "toplumsal karamsarlık" yaratıcı bir tür olarak görmüş, onu yasaklamıştı. Darbe yönetiminin doğurduğu Özal ve onun ekibi de arabeske karşı mesafeliydi. 1989’da Özal hükümetinde yer alan Tınaz Titiz, “Acısız arabesk” girişimini başlatmış, bu vesileyle Hakkı Bulut’a beste bile yaptırmıştı. O dönemde Ferdi Tayfur, acısız arabeski “acısız Adana kebaba” benzetmiş, böyle bir girişimin başarısız olacağına dem vurmuştu. Yine, Derya Bengi’nin 80’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük kitabında bu mesele çok güzel anlatılır.