Hikâye: Ahmetcan Uzlaşık
Kürasyon: Ömer Sirkecioğlu
Avrupa’nın en kalabalık ve NATO’nun en önde gelen ülkelerinden biri olan Almanya, 23 Şubat Pazar günü sandık başına gidiyor. Seçimler yalnızca Avrupa’yı değil, tüm dünyayı yakından ilgilendiriyor. Siyasi krizler, artan enflasyon, ekonomik resesyon, artan enerji maliyetleri ve Ukrayna savaşı, bu seçimin belirleyici konuları olacak.
Sandık başına gidecek yaklaşık 60 milyon Almanya vatandaşı, aşırı sağ AFD, Hristiyan Demokrat CDU-CSU, Sosyal Demokrat SPD, Liberal FDP, Yeşiller ve aşırı sol BSW ve Die Linke arasında bir tercih yapacak. Peki anketler ne gösteriyor? Almanya’yı önümüzdeki dört yıl kim yönetecek? Hepsinden önemlisi, Almanya seçimleri Avrupa’yı nasıl etkileyecek? Gelin yakından inceleyelim.
Yaklaşan Almanya federal seçimlerinde, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisinin ulusal oyların yaklaşık yüzde 20'sini alması bekleniyor; bu, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya'da aşırı sağ bir parti için tarihi bir zirve anlamına geliyor.
Bu destek, AfD'nin 2024 Thüringen eyalet seçimlerindeki başarısını takip ediyor. AfD, Nazi döneminden bu yana bir eyalet seçimlerinde en fazla sandalyeyi kazanan ilk aşırı sağ parti olmuştu.
Elon Musk da AfD’ye açıkça desteğini ilan etti. Musk, Almanya’daki göçmen karşıtı söylemleri ön plana çıkararak AfD’nin ülkeyi “kurtarabilecek tek parti” olduğunu iddia etti. Almanya Başbakanı Olaf Scholz onu “troll” olarak nitelendirirken, Almanya’daki yetkililer Musk’ın dezenformasyon yaydığını ve demokrasiyi tehdit ettiğini söyledi.
Son olarak, Musk AfD’nin mitingine katılıp Almanya’nın geçmişiyle yüzleşmeyi bırakması gerektiğini savundu. Onun desteği, AfD lideri Alice Weidel’in sosyal medyada popülaritesini artırdı ve aşırı sağcı partinin erişimini genişletti.
Göç sorunu, ekonomiyle birlikte bu seçimlerin en önemli iki tartışma konusundan biri. Bir Afgan’ın, aralarında bir çocuğun da olduğu iki kişiyi bıçaklayarak öldürmesiyle göç meselesi seçimlerin son döneminde gündemin merkezine oturdu. Saldırı sonrası, saldırganın sığınma talebinin reddedildiği ve aslında sınır dışı edilmiş olması gerektiği ortaya çıktı.
AfD adayı Alice Weidel, partisinin tutumunu şu sözlerle özetledi: "Biz güvenlik ve hukukun üstünlüğünü istiyoruz. Kendi ülkemizde rahat ve güvenli dolaşabilmeliyiz." AfD, göç konusundaki sert ve tavizsiz duruşuyla yıllar içinde popülerliğini artırdı.
Almanya Federal Seçimlerinde 29 parti yarışıyor. Bunların arasından ise dört aday öne çıkıyor. Mevcut Başbakan ve Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adayı Olaf Scholz, ana akım muhafazakâr Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) lideri Friedrich Merz, çevreci Yeşiller’in adayı ve mevcut Başbakan Yardımcısı Robert Habeck ile aşırı sağcı, göç karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin eş başkanı Alice Weidel, seçmenlerin karşısına çıkacak.
Seçim öncesi yapılan anketler, yaklaşık yüzde 30 oy oranıyla Merz liderliğindeki CDU’yu önde gösteriyor. AfD’nin oy oranı yüzde 20 civarında seyrederken, Scholz’un liderliğindeki SPD ve Habeck’in Yeşiller’i daha geride kalıyor. Geçtiğimiz Eylül ayı anketlerde yüzde 2’lere kadar düşen Die Linke (Sol Parti)’de seçimlere kısa bir zaman kala büyük bir ivme yakaladı. Partinin parlamentodaki grup lideri Heidi Reichinnek’in sosyal medya klipleri viral olurken parti şu anda yüzde 7’yi görmüş vaziyette.
Şu anki tablo, Merz’in Scholz’un yerine başbakan olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak seçim sonrası hükümetin nasıl şekilleneceği belirsiz. Koalisyon seçeneklerini, parlamentoya girecek parti sayısı belirleyebilir. Politico’nun son anketi, BSW ve FDP’nin seçim barajına takılma ihtimalinin olduğunu gösteriyor. Öte yandan, Almanya’daki ana akım partiler AfD ile herhangi bir koalisyon yapmayacaklarını net bir şekilde ifade ediyor. Bu da olası hükümet senaryolarını daha karmaşık hale getiriyor.
Hristiyan Demokrat Aday Merz’in Şansölye olma ihtimaline kesin gözüyle bakılırken Merz’in işi hiç kolay olmayacak. Anketler Merz’in en az bir belki iki koalisyon ortağına ihtiyacı olabileceğini gösteriyor.
İhtimallere yakından bakalım:
CDU+SPD= Büyük Koalisyon
CDU+AfD= Siyah-Mavi Koalisyonu
CDU+Yeşiller= Kiwi Koalisyonu
CDU+FDP=Siyah-Sarı Koalisyonu
CDU+SPD+FDP= “Almanya” Koalisyonu
CDU+ Yeşiller+FDP: “Jamaika” Koalisyonu
CDU+SPD+Yeşiller= “Kenya” Koalisyonu
2021’de kurulan ve sonrasında dağılan 'Trafik Işığı' koalisyonu, adını partilerin renklerinden alıyordu.
Potansiyel bir AfD ve CDU ittifakı gerek Almanya’da gerek ise Avrupa çevrelerinde merkez siyasetçileri endişelendiriyor. AfD’nin Avrupa Birliği ve NATO’ya karşı olan tavrı, Rusya’ya karşı yumuşak tutumu ve radikal göçmen karşıtı siyaseti Avrupa’nın aşırı sağa dönüşünün şu ana kadar görülmüş en güçlü örneği olabilir. Ne var ki Merz çeşitli defalar AfD ile koalisyonun bir seçenek olmadığını belirtti. Muhtemel senaryolar arasında en gerçekçi olanı ise şimdilik “Büyük Koalisyon” olarak gözüküyor.
Almanya seçimlerinde en belirleyici faktörlerden biri ekonomi olacak. Ülke ekonomisi son iki yıldır daralıyor ve 2025’te de resesyonun devam etmesi bekleniyor. Seçimlerden birinci çıkmasına kesin gözüyle bakılan CDU’nun manifestosu, kapsamlı ekonomik vaatler içeriyor. Bunlar arasında alt ve orta gelir gruplarındaki vergi yükünün azaltılması, fazla mesai ücretlerinden verginin kaldırılması, ulaşım ödeneğinin artırılması, haftalık maksimum çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve kurumlar vergisinin düşürülmesi yer alıyor. Ayrıca, Alman firmalarına küresel tedarik zincirlerinde insan hakları ve iklim sorumluluğu yükleyen "Supply Chain Act" yasasının kaldırılması ve AB hukukuna "aşırı uyumun" sonlandırılması da CDU’nun vaatleri arasında.
Almanya’da yoğun şekilde tartışılan "borç freni" konusunda ise CDU’nun tutumu net değil. Internationale Politik Quarterly’nin Ocak 2025 araştırmasına göre halkın %55’i borç freninin reforme edilmesini veya tamamen kaldırılmasını istiyor.
Borç freni, eski Şansölye Angela Merkel döneminde getirilen ve devletin yeni borçlanmasını sıkı sınırlarla kısıtlayan bir mali disiplin mekanizması. 2009’da Anayasa’ya eklenen bu kural, federal hükümetin yapısal bütçe açığını GSYH’nin %0,35’i ile sınırlandırırken, eyaletlere ise bütçelerini tamamen dengeleme zorunluluğu getirdi. Amaç, kamu borcunun sürdürülebilirliğini sağlamak ve mali disiplini korumaktı. Ancak COVID-19 pandemisi ve enerji krizi gibi olağanüstü durumlarda borç freni birkaç kez askıya alındı.
CDU’nun iklim politikaları da mevcut hükümetten farklı. Trafik Işığı koalisyonunun iklim politikalarını fazla "ideolojik" bulan parti, nükleer enerjiye dönüş konusunda da kapıyı açık bırakıyor.
Almanya'da yıllardır düşüşte olan Die Linke (Sol Parti), seçimlere kısa bir süre kala beklenmedik bir geri dönüş yaparak siyasi arenada yeniden kendine yer açtı. Sahra Wagenknecht’in 2023 sonunda partiden ayrılarak popülist bir hareket kurması, Die Linke’nin sonunu getirecek gibi görünse de parti, genç seçmenlerin desteğiyle yeniden yükselişe geçti.
Son anketlerde yüzde 5 barajını aşarak Bundestag’a girme şansını yakalamış gibi gözüken parti, sosyal medya stratejisi ve sahada yürüttüğü yoğun kampanyalarla dikkat çekiyor. Özellikle parlamento grubu lideri Heidi Reichinnek, sert çıkışları ve dijital platformlardaki etkili mesajlarıyla gençler arasında popüler hale geldi. Parti, doğrudan seçilmiş üç vekil üzerinden parlamentoya girme seçeneğini de değerlendirirken, Almanya’daki solun bu seçimde nasıl şekilleneceği merak konusu. Die Linke’nin başarısı, Avrupa’daki sol hareketler için de önemli bir referans olabilir.
Öte yandan, Wagenknecht’in kurduğu Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) da seçimlerde güçlü bir aktör olarak öne çıkıyor. Göçmen karşıtı söylemleri sol popülist ekonomi politikalarıyla birleştiren BSW, özellikle eski Doğu Almanya’da destek kazanıyor. Anketlerde Die Linke’nin gerisinde kalan BSW, yine de Bundestag’a girme potansiyeli taşıyor ve bu durum meclisi daha da karmaşık hale getirebilir.
Almanya'da içişleri bakanlığı, Rusya bağlantılı bir dezenformasyon kampanyasının seçimlere günler kala ülkede “seçimde hile olduğu” iddiaları yaydığını açıkladı. Leipzig’de AfD adayının oy pusulalarında yer almadığını ve oyların imha edildiğini öne süren videoların sahte olduğu yetkililer tarafından doğrulandı. Alman güvenlik birimleri, bu kampanyanın geçmiş seçimlerde de etkili olan Rusya bağlantılı “Storm-1516” grubuyla ilişkili olduğunu belirtti. Benzer şekilde, geçtiğimiz yıl Romanya’da da dış manipülasyon iddiaları nedeniyle seçimler iptal edilmişti.
Almanya’daki erken seçimler, yalnızca ülkenin iç politikasını değil, Avrupa’nın geleceğini de şekillendirecek. Scholz’un üç partili koalisyonunun çökmesiyle birlikte yedi ay erkene alınan seçimler, Berlin’in Avrupa Birliği içindeki liderliği açısından kritik bir dönemeç olabilir.
Yeni hükümetin öncelikli hedefi, iki yıldır daralan Alman ekonomisini canlandırmak olacak. Ancak seçim sürecinde öne çıkan bir diğer önemli mesele düzensiz göç. Bu konu, yalnızca Almanya’nın iç güvenlik politikalarını değil, AB’nin göç yönetimini de doğrudan etkileyecek.
Öte yandan, Almanya’nın siyasi istikrarsızlığı, Fransa ile birlikte Avrupa’nın küresel meselelerde daha etkisiz hale gelmesine yol açabilir. Ukrayna’daki savaş, sorunlu ABD-AB ilişkileri ve Avrupa’nın jeopolitik konumu gibi başlıklar, güçlü bir Alman hükümetini zorunlu kılıyor. Bu nedenle seçim sonuçları, Almanya’nın ötesinde geniş bir etki alanına sahip olacak.
KATEGORİLER
Bilgi Alın
© 2025 Scrolli. Tüm Hakları Saklıdır. Scrolli Medya A.Ş