0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

ABD ve Çin’in AGI yarışı: Gerçek bir tehdit mi yoksa fantezi mi?

Hikâye: Büşra Begçecanlı

1950'lerin Soğuk Savaş döneminde, Amerika Birleşik Devletleri'nin Sovyetler Birliği'nin nükleer kapasitesine ilişkin değerlendirmeleri ve buna yanıt olarak kendi nükleer programını güçlendirmesi, savunma teknolojileri alanında kayda değer gelişmelere zemin hazırladı. Sovyetler Birliği'nin muazzam nükleer kapasiteye sahip olduğuna dair propaganda, ABD'de politikacıları, kamuoyunu ve bütçe yatırımlarını bu alana yönlendirmeyi başardı. Ancak, ilerleyen yıllarda bu kapasitenin ABD'nin yansıttığı kadar büyük olmadığı ortaya çıktı. Bu süreç, stratejik korku ve algı yönetiminin savunma teknolojileri politikalarına olan etkisini ortaya koyan önemli bir örnek olarak tarihe geçti.

Günümüzde benzer bir dinamik yapay zekâ (YZ) teknolojileri alanında gözlemleniyor. ABD, çağımızın kritik teknolojik gelişmelerinden biri olarak değerlendirilen AGI'ın (Artificial General Intelligence – Genel Yapay Zekâ) geliştirilmesine stratejik yatırımlar gerçekleştiriyor ve Çin'in de bu alanda kapsamlı araştırmalar yürüttüğünü değerlendiriyor. ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik Gözlem Komisyonu (USCC), Kongre'ye sunduğu yıllık değerlendirmesinde, Manhattan Projesi'ne benzer bir girişimle AGI geliştirme alanında öncü konuma geçilmesini önerdi. Komisyon, AGI'yi insan bilişsel yeteneklerini her alanda aşma potansiyeline sahip ve dolayısıyla stratejik öneme haiz bir teknoloji olarak nitelendiriyor.

Çin-ABD arasındaki teknoloji yarışının son örneği Silikon Vadisi’nde endişe yaratan Çin menşeli dil modeli Deepseek oldu. Endişenin temel sebebi, Deepseek’in düşük maliyetli yapay zeka modelleriyle piyasada yarattığı sarsıntıdan kaynaklanıyor

Şirketin DeepSeek-V3 modeli, yalnızca 2.000 Nvidia H800 çipi ve 6 milyon dolarlık bütçesiyle geliştirilirken, bu rakamlar ABD merkezli rakip modellerin maliyetlerinin çok altında kalıyor. Bu düşük maliyetli yenilik, Nvidia gibi devlerin uzun süredir hükmettiği piyasadaki yüksek değerlemelere gölge düşürdü.

Örneğin, Nasdaq 100 vadeli işlemleri %3,2'ye kadar değer kaybederken, S&P 500 %1,9 düştü. DeepSeek’in Apple Store’da en çok indirilen ilk 5 uygulama arasına girmesi de teknolojisinin kullanıcılar arasında hızla yaygınlaştığını ve ABD'deki yapay zeka rekabetini yeniden şekillendirdiğini gösteriyor. Bu gelişme, AGI yarışındaki dinamikleri derinden etkileyerek ABD ve Çin arasındaki rekabetin daha da kızışmasına zemin hazırlıyor.

Bu yazıdaki analiz, ABD'nin AGI yarışına yaklaşımında korku ve tehdit algısının rolünü inceleyecek ve Trump döneminde Çin karşıtı AGI stratejisinin tohumlarının yeşermeye başladığını vurgulayacaktır. Ayrıca, ABD'deki şirketler, medya ve hükümet arasındaki çıkar ilişkilerinin bu yarışın gerçekliğine etkisini değerlendirdikten sonra Çin'in AGI stratejisini şekillendiren temel faktörleri ele alacaktır.

Peter Thiel

ABD’nin AGI yarışıın körüklemesi: Korkunun rolü

Silikon Vadisi'nin büyük AI şirketleri ve toplum mühendisliği yapan bazı teknoloji yatırımcıları, uzun süredir Çin'in AGI geliştirdiğini ve ABD'nin geride kalacağına dair bir korku yaymaktadır. Amaçları, ABD'deki yapay zeka çalışmalarının regülasyona takılmadan hızla ilerlemesini sağlamak ve bu alana büyük bütçelerin ayrılmasını teşvik etmektir. Bu korkunun arkasında, hem stratejik çıkarlar hem de ekonomik ve politik motivasyonlar bulunmaktadır.

Son dönemlerde Çin karşıtı AGI stratejisinin tohumları yeşermeye başlamış ve bu strateji, farklı aktörlerin çeşitli girişimleriyle güç kazanmıştır. Şirketlerin yanı sıra, Tekno-optimizm akımının önemli temsilcileri Google Eski CEO'su Eric Schmidt, Yatırımcı ve Teknoloji Stratejisti Peter Thiel ve risk sermayedarı Marc Andreessen gibi isimler, Çin karşıtı AGI yarışını körükleyen kilit figürler arasında yer almıştır. Bu dönemde, AGI'nin gelecekteki dönüştürücü potansiyeli, stratejik bir şekilde vurgulanarak kamu finansmanına erişim sağlama ve düzenleyici kısıtlamalardan muaf tutulma çabaları ön plana çıkmıştır.

Mesela "Çin'in yapay zeka alanında hızlı ilerleyişi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir mesele. Bu, Batı'nın teknoloji liderliği açısından ciddi bir sınavdır." diyen Andreessen, Çin'in öne geçmesi durumunda Batı'nın otoriter bir AI ile yüzleşeceği uyarısında bulunuyor. Thiel ise AI'ın gelişimi ve kullanımı konusunda ABD'nin liderliğini sürdürmesinin önemine değinmektedir. Çin'in YZ alanındaki hızlı ilerleyişinin, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir mesele olduğunu ve Batı'nın teknoloji liderliği açısından ciddi bir sınav teşkil ettiğini ifade etmektedir.

Donald Trump seçim sürecindeki konuşmasında

ABD hükümeti bu korku stratejisine nasıl tepki verdi?

Şirketlerden ve önemli teknoloji yatırımcılarının AGI baskısı Biden döneminde pek yankı bulmadı. Biden hükümeti Çin'in gelişmiş yarı iletkenler, kuantum teknolojisi ve yapay zeka için kritik bileşenlere erişimini kısıtlayan yeni düzenlemeler getirmesine rağmen AGI konusunda "değerlendirme" dışında somut bir adım atmadı. Tekno-optimistlerin isteğinin aksine Demokrat hükümet, antitröst davaları ve düzenleyici müdahaleleri yoğunlaştırdı. Örneğin, Adalet Bakanlığı, Google'ın arama pazarındaki tekelci uygulamalarına karşı dava açmış ve şirketin bazı iş birimlerinin elden çıkarılmasını talep etmiştir.

Biden yönetimi, yapay zeka alanında faaliyet gösteren büyük teknoloji şirketlerinin CEO'larıyla bir dizi toplantı gerçekleştirerek, yapay zekanın denetlenmesi ve büyük teknoloji şirketlerinin piyasa hakimiyetinin sınırlandırılmasına dair düzenlemeler yaptı. 2023 yılında, Microsoft, Google, OpenAI gibi yapay zeka üzerine çalışan şirketler, Biden yönetiminin taleplerini kabul ederek, siber güvenlik yatırımlarını artırma, ayrımcılıkla ilgili araştırmalar yapma ve yapay zeka tarafından oluşturulan içeriklere filigran ekleme gibi konularda mutabakata vardı.

Öte yandan Aralık ayının başında, yani Trump zaferini ilan ettikten sonra, Marc Andreessen Başkan Joe Biden'ın yönetimi sırasında 30'dan fazla teknoloji ve kripto para birimi kurucusunun gizlice “borçlandırıldığını” iddia ederek tartışmaları alevlendirdi. Andreessen bunu “Operation Choke Point 2.0” olarak adlandırdı ve bunun “siyasi düşmanlarına ve daha sonra da sevmedikleri teknoloji girişimlerine” karşı bir kampanya olduğunu iddia etti.

Teknoloji şirketleri, özellikle de yeni kurulan şirketler için, bankacılık hizmetlerine erişimlerini kaybetmek özellikle yıkıcı olabilir ve sermayeyi yönetme, maaş bordrolarını işleme ve operasyonel likiditeyi sürdürme yeteneklerini bozabilir. Bu aksaklıklar, bir şirketin büyüme yörüngesini önemli ölçüde engelleyebilir ve hızla gelişen teknoloji sektörlerinde yeniliği boğabilir.

Elon Musk seçim döneminde Trump'a destek verdi

Tekno-optimistler artık Beyaz Saray'da: Trump döneminde ne değişecek?

 Trump'ın liderliğinde şekillenen stratejik ortam, teknoloji dünyasının iki önemli figürünü, J.D. Vance ve Elon Musk'ı ön plana çıkardı. Vance, teknoloji yatırımlarına olan ilgisi ve ABD’nin ekonomik üstünlüğünü koruma çabalarıyla tanınırken, Musk, yapay zekâ ve uzay teknolojilerindeki yenilikçi çalışmalarıyla ABD’nin lider konumunu pekiştirmeyi hedefleyen önemli bir aktör. Trump’ın çevresinin, bu gibi tekno-optimist liderlerle çevrili olması, ABD’nin AI ve AGI konularındaki stratejik hedeflerini daha da belirgin hale getirdi. Hem Vance hem de Musk, Çin’in teknolojik yükselişi karşısında, ABD’nin bu alanlardaki liderliğini korumak adına etkili bir şekilde pozisyon aldı ve bu süreçte kamuoyunu mobilize etmekte kilit rol oynuyor. Trump döneminin Beyaz Sarayı'ndaki tekno-optimist yetkililere bir göz atalım.

 -Silikon Vadisi'nin sevilen adamı: J.D. Vance

J.D. Vance, özellikle Ohio Senatörü olmadan önceki kariyerinde, Silikon Vadisi ile derin bağlantılar kurmuş bir figür olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlantıların çeşitli aşamaları, onun teknoloji dünyasındaki etkili kişilerle ilişkilerini ve yatırımlarını gözler önüne sermektedir. Yüksek profilli destekçilerinin başında Peter Thiel yer alıyor. Thiel'e küçük bir parantez açalım; PayPal'ın kurucularından olan Thiel, Palantir savunma şirketi aracılığıyla Irak savaşında ABD hükümetine, Rusya-Ukrayna savaşında Ukrayna sağladığı yüksek teknolojiye sahip savunma desteği ile biliniyor. J.D. Vance, Yale Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken Thiel ile tanıştı. Thiel’in biyoteknoloji şirketi Circuit Therapeutics'te çalıştı ve daha sonra Thiel’in kurucusu olduğu Mithril Capital adlı risk sermayesi firmasında önemli bir rol oynadı. Thiel, Vance’in siyasi kariyerinde de etkili bir figürdü. 2022'de Vance'in Senato kampanyasına mali destek sağladı.

Öte yandan 2020 yılında Vance, Cincinnati merkezli Narya Capital adında bir risk sermayesi şirketi kurdu. Bu girişim, Thiel, Marc Andreessen ve eski Google CEO’su Eric Schmidt gibi önemli teknoloji figürlerinden mali destek aldı ve kuruluşunda yaklaşık 93 milyon dolar fon topladı. 

 -Beyaz Saray Yapay Zeka ve Kripto Çarı: David Sacks

Teknoloji dünyasında hem girişimci hem de yatırımcı olarak öne çıkan Sacks, Donald Trump’ın kendisini “Beyaz Saray Yapay Zeka ve Kripto Çarı” olarak atamasıyla daha da belirginleşti. Trump, Sacks’ı yapay zeka ve kripto para alanlarında Amerika’yı küresel lider yapma misyonuyla görevlendirdiğini açıkladı. Ayrıca, Sacks’ın Başkanlık Bilim ve Teknoloji Danışmanları Konseyi’ni yönetmesi beklenmektedir. 

Kariyerine PayPal’ın COO’su olarak başlayan Sacks, PayPal Mafia olarak bilinen ve Silikon Vadisi’ni şekillendiren etkili grup içinde yer aldı. Sacks, PayPal’daki ortaklığından bu yana Peter Thiel ile yakın bir ilişkiye sahip. Thiel, hem finansal hem de stratejik destek sağlayarak Sacks’ın girişimlerinde önemli bir rol oynadı. Sacks’ın Craft Ventures girişimini destekleyen iki önemli figür de Marc Andreessen ve Eric Schmidt idi. Sacks, J.D. Vance’in Senato kampanyasına önemli mali destek sağlamıştır. San Francisco'daki evinde Vance için bağış toplama etkinlikleri düzenlemiştir.

Teknoloji elitleri, yıllardır Silikon Vadisi’nde yalnızca yenilikçi girişimler değil, aynı zamanda siyasetle iç içe geçmiş bir ağ örüyordu. Bu bağlantılar, ABD yönetiminde giderek daha fazla hissedilmeye başlandı. Bugün, yapay zeka, kripto ve ileri teknolojiler gibi konuların ulusal politika öncelikleri haline gelmesiyle, bu tekno-elitist ağ Beyaz Saray’ı da kapsayarak, teknoloji ve siyasetin kesişim noktasında benzersiz bir güç oluşturmakta.

Trump ve Vance

Trump göreve gelir gelmez hangi adımları attı?

Donald Trump, 20 Ocak 2025 tarihinde ikinci kez ABD Başkanı olarak göreve başladığında, YZ ve ileri teknoloji alanında dikkat çeken değişikliklere imza attı. Yemin töreninde, Silikon Vadisi’nin önde gelen liderlerini ön planda konumlandırarak, ABD'nin teknolojiye yönelik stratejik önceliğini vurguladı. Ertesi gün OpenAI, SoftBank ve Oracle ile iş birliği içinde başlatılan ve YZ altyapısını güçlendirmek için 500 milyar dolarlık bir yatırım içeren “Stargate Projesi"ni ilan etti. Proje, ABD genelinde veri merkezleri inşa ederek 100 binden fazla istihdam yaratmayı ve ülkenin teknolojik bağımsızlığını artırmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, Trump yönetimi, Biden döneminde getirilen ve YZ şirketlerini ulusal güvenlik gerekçesiyle kısıtlayan regülasyonları kaldırarak inovasyonun önünü açtı.

Trump, Davos’ta yaptığı açıklamalarda ABD’nin yalnızca YZ’de değil, aynı zamanda kripto para ve blockchain teknolojilerinde de küresel bir merkez olacağını ilan etti. Bunun yanı sıra, Çin’e karşı teknolojik üstünlüğün artırılmasının ve stratejik liderliğin korunmasının önemine vurgu yaptı. ABD'nin YZ ve dijital ekonomi alanındaki liderliğini güçlendirme hedefiyle şekillenen bu politikalar, hem özel sektörün hem de küresel teknoloji ekosisteminin dikkatini çekti. Trump’ın bu dönemindeki girişimler, ABD’nin Çin’e karşı başlattığı teknolojik savaşın somut adımları olarak görülüyor.

Peki korku stratejisinin odağındaki Çin gerçekten güçleniyor mu?

Şi Cinping

Çin’in AGI stratejisi: Hızlı taklit ve hedef odaklı yatırım

Çin’in 2017’de yayımladığı “Yeni Nesil Yapay Zeka Geliştirme Planı”, 2030 yılına kadar yaklaşık 190 milyar dolar değerinde bir AI endüstrisi hedefliyor. Ancak Statista’nın tahminlerine göre, Çin’in 2030’daki AI pazar büyüklüğünün 155 milyar dolar civarında olması bekleniyor. Bu, Çin’in koyduğu hedeflerin mevcut tahminlere göre iyimser olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, küresel AI pazarının 827 milyar dolar, ABD’nin ise 224 milyar dolara ulaşacağı tahminleri, Çin’in küresel hakimiyet arayışında ekonomik büyüklük açısından ABD’nin gerisinde kalabileceğine işaret ediyor. Yine de bu rakamlar, Çin’in YZ stratejisinin sadece ekonomik büyüklük değil, stratejik inovasyon ve teknoloji liderliği gibi daha geniş kapsamlı hedefler içerdiğini göz önünde bulundurmayı gerektiriyor.

Çin bilimsel topluluğunun otoriteye bağlı ve risk almak konusunda isteksiz olduğu bilinen bir gerçek. Bu durum, radikal yeniliklerden çok, mevcut teknolojilerin optimize edilmesine odaklanıldığını gösteriyor.  Çin, teknoloji alanında çığır açıcı atılımlar yapmak yerine, Batı’nın öncülük ettiği gelişmeleri yakından izlemeyi tercih ediyor. Bu, maliyeti düşürürken riskleri Batı’ya yükleyen bir strateji. Bu strateji, Çin'in mevcut teknolojileri daha uygun maliyetlerle üretip pazara sunma yeteneğiyle birleştiğinde, küresel rekabette önemli bir avantaj sağlıyor. Örneğin, BYD'nin Tesla'nın öncülük ettiği elektrikli araç teknolojilerini optimize ederek uygun maliyetle daha geniş bir pazar elde etmesi gibi, Çin de Batı'nın geliştirdiği teknolojileri büyük ölçekte üretip ticari başarılara dönüştürebiliyor. Bu durum, AGI gibi karmaşık teknolojilerde de tekrarlanabilir ve Çin'in "hızlı takip" modeliyle pazarı domine etmesine olanak tanıyabilir.

Öte yandan Çin'in önceliği şu anda Tayvan ve yarı iletken teknolojileri gibi somut ve kısa vadeli meselelere yönelmiş durumda. AGI, henüz öncelikli bir ulusal güvenlik meselesi olarak değerlendirilmiyor.

Küresel bir fantezinin sonuçları ne olabilir?

Eğer AGI yarışı bir ABD fantezisi ise, bu fantezinin etkilerini sorgulamak önemlidir. “Tarih tekerrür eder” bakış açısıyla kıyaslama yapalım.

1950’lerde ABD’nin Sovyetler Birliği'nin nükleer kapasitesini abartması, birkaç önemli sonuç doğurdu. İlk olarak, bu tehdit algısı ABD askeri-sanayi kompleksinin hızla büyümesine yol açtı. Kongre ve halk desteği sayesinde nükleer silah üretimi ve füze sistemlerine büyük yatırımlar yapıldı. Bu yatırımlar, ABD’yi teknolojik ve askeri üstünlük açısından küresel lider konuma taşırken, aynı zamanda Sovyetler üzerinde psikolojik baskı oluşturdu. Ancak bu strateji, uzun vadede silahlanma yarışını körükleyerek hem ekonomik maliyetlere hem de uluslararası tansiyonun artmasına neden oldu.

AGI yarışını körükleyen korku stratejisi de benzer sonuçlar doğurabilir. Korku ve tehdit algısı, ABD’de AGI yatırımlarını hızlandırarak teknolojik inovasyonu tetikleyebilir. Bu, kısa vadede ABD’yi AGI araştırmalarında lider konuma taşıyabilir. Ancak bu liderlik, ekonomik ve toplumsal maliyetler göz önüne alındığında sürdürülebilir olmayabilir. Ayrıca ABD’nin yoğun kaynak harcaması, AGI teknolojisini savunma sanayine entegre ederek askeri bir güç unsuru haline getirme çabasıyla birlikte düşünüldüğünde, bu yarışın uluslararası dengeleri önemli ölçüde etkileyebileceği öngörülüyor.

AGI'nin savaş alanlarında özerk silah sistemlerinden lojistik ve istihbarat analizine kadar geniş bir uygulama yelpazesi sunması, ABD'nin askeri üstünlüğünü daha da pekiştirmesine olanak tanıyabilir. Bununla birlikte, bu entegrasyon süreci, diğer ülkelerin de benzer teknolojileri geliştirme veya bu alanlarda iş birliğini derinleştirme yoluna gitmesine neden olabilir. Bu durum, Batı ile diğer ülkeler arasındaki ekonomik ve askeri dengesizliği artırabilir. Bu durum, ulusal ve uluslararası siyasette görülmemiş bir teknoloji yarışını tetikleyebilir, savunma alanındaki inovasyonları hızlandırabilir ve hatta soğuk savaş benzeri bir gerginliği geri getirebilir.