Herkesin merakla beklediği ‘2025-2027 Orta Vadeli Program’, bırakın orta vadeyi uzun vadede bile ekonomi yönetimine güvensizlik yaratacak kadar özensiz ve hayali bir program olarak tarihe geçecek.
Siyasal bilgiler ve ekonomi fakültelerinde okutulan ‘Makro İktisata Giriş’ kitaplarına aşina olan herhangi biri bile, bu OVP’nin hemen hemen tüm makro iktisadi kavramlarla ciddi çelişkiler içinde olduğunu görebilir. Öncelikle programa öyle kabaca bir göz atarak bile büyüme, enflasyon, işsizlik, cari açık, bütçe açığı/GSYİH, kur arasında hiçbir korelasyon olmadığını görüyorsunuz. Program kaleme alınırken, hayali verilerle olsa bile, makro ekonominin kurallarına göre bir rakamsal uyum yakalamaya bile gerek görülmediği anlaşılıyor.
'Birkaç rakamla oynayalım, durumu kurtaralım' anlayışı
Peki ne yapılmış? “Biraz daha gerçekleri dikkate alarak yazmış gibi yapalım” demişler. Enflasyonu birazcık yükseltmiş, büyümeyi birazcık düşürmüşler. Cari açıktaki ‘şahane iyimserlik’ ise gerçekten fazla zorlama kalıyor. Büyüme ve enflasyon rakamları dikkate alındığında, aynı şeyi öngörülen işsizlik rakamları için de söylemek mümkün. Kur tahminlerinin tümüyle afaki olduğunu da belirtmeden geçmek olmaz.
Perşembe akşamı hemen herkes OVP’ye yönelik eleştirilerini dile getirirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, en azından bu eleştirilerin bir kısmını engelleyebilmek amacıyla, OVP’ye ilişkin “Enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele ederken, yatırımı, üretimi, istihdamı, ihracatı ve büyümeyi önceleyen OVP’ye desteğimiz tamdır” açıklamasını yaptı. Bu cümleyi yılda birkaç kez tekrarlıyor Erdoğan, ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ batarken de bu cümleyi kuruyordu, bugün de bu cümleyi kuruyor. Ve bu ezberlenmiş cümle baştan sona, ekonomi bilimini hiçe sayıyor!
'Ne güzel alem de yok öyle bir alem!'
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in neoliberalizme sonuna kadar sadık biri olduğunu biliyoruz. Kendisinin Britanya’nın ekonomi kültürünün sözcüsü gibi olduğunu bilmeyen kalmadı artık. Ve belki, siyasi iktidar tarafında müdahaleye maruz kalmasa, çok acı bir ilacı bu halka içirecek, en azından birkaç yıl içinde bu girdaptan acı çeke çeke kurtulacaktık. Tabii tüm bedelleri geniş halk kesimlerinin ödemesi koşuluyla. Ancak siyasi iktidar taban desteğini yitirirken, böyle bir riske girmeyi istemiyor belli ki. Zaten gerek 2023 gerekse 2024 seçimleri arifesinde, yaklaşık 1.9 trilyon TL’lik para enjekte edildi hastalıklı ekonomiye… Ekonomiyi daha da harap eden bir hamleydi tabii! Şimdi ise, ‘büyüme sürsün, enflasyon düşsün, işsizlik artmasın, cari denge toparlansın’ gibi, kapitalist sistem içinde imkânsız temenniler içinde olduklarını görüyoruz.
OVP’deki rakamların gerçeklikle ilgisi yok
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bir önceki OVP’deki öngörülerin tutamayacağını bilmeyen yok gibiydi. Şimdi revizyonlara baktığınızda, 2024 için revize öngörülerin de tutmayacağını söylemek için uzman olmaya gerek yok. Çünkü zaten veri olarak kabul edilen başta TÜFE olmak üzere, pek çok veri ya gerçeği yansıtmıyor ya da ciddi bir makyaj görmüş durumda.
Bugün hanehalklarının yıllık TÜFE beklentisi yüzde 73’ün üzerinde. Reel sektörün ise yüzde 60’lara doğru koşar adım gidiyor. Eğer ki bugünün rakamlarını bilmiyor ya da bilmezden geliyorsanız, dezenflasyonist süreçte başarılı olmanız imkânsız. Zaten olan da bu, bugünün yanlış verileri üzerinden üç yıllık orta vadeli öngörüler ve hedefler belirlediğnizde, bunların yanlış çıkacağını fark etmek için de müneccim olmaya gerek yok.
Bu çerçevede, olup bitecekleri şöyle özetlemek mümkün: OVP’de eğer enflasyon rakamları tutturulacaksa, büyümenin neredeyse yarı yarıya düşük gelmesi gerekir, işsizliğin çok daha yukarıda olması da şart. İhracat beklentisi, üretim daralacağı için daha düşük gelmek zorunda. Hele ki doları bu yıl sonu için 33.2 TL’de öngörüyorsanız. Cari denge eğer bu denli düşecekse, o zaman yine büyüme, işsizlik ve ihracat rakamları OVP’de öngörülen rakamlar olamaz. Bu maddenin tabiatından dolayı böyle… Yani “Hem ‘ölüm diyeti’ yapayım hem de kilo alayım” demek gibi bir şey olur bu.
Akıldışı korelasyonlar
Önce 2025 için belirlenen rakamlara bir bakalım. Büyüme yüzde 4.5’ten 4’e çekilmiş. Enflasyon yüzde 15.2’den 17.5’e yükseltilmiş. İşsizlik oranı yüzde 9.9’dan yüzde 9.6’ya, yani büyüme tahminini düşürüyorsunuz, ama işsizlik de düşüyor! Öte yandan bütçe açığı/GSYİH yüzde - 3.4’ten yüzde - 3.1’e… Yani OVP’ye göre, büyüme yüzde 4 olacak, ama enflasyon yüzde 17.5’te kalacak. İşte bu ekonominin mantığına uymayacak bir durum. Bu enflasyon hedefine ulaşmak için büyümenin bu oranın yarısı kadar falan olması gerekir. Bu durumda da işsizliğin bir önceki yıla göre düşmesi değil, artması şart. Bütçe açığını da düşürdüğünüze göre, kamudan da kaynak gelmeyecek. E peki nasıl olacak? Olamayacak!
Biliyoruz ki AK Parti hükumetinin en büyük korkusu işsizliğin artması, eğer aynı saikle hareket edecekse siyasi iktidar, yani büyümeden taviz vermeyecekse, enflasyon 2025’te OVP tahmininin en az iki katı olacak ki, bu da iyimser bir tahmin olur. Bir çelişki daha... Bütçe açığı bu denli daralacaksa, kamunun istihdama katkısı da olmayacak demektir. O zaman ihracatla büyümek gibi bir durum söz konusu olacak, yani herhalde öyle olacak! Mantıksızlık içinde mantık ürettiğimiz için ‘herhalde’ demek gerekiyor. Peki, ama ihracatçı dolar/TL paritesinin en az 37 TL olması gerektiğini, yoksa artık rekabet edemeyeceklerini söylerken bu nasıl olacak? Çünkü 2024 dolar kuru tahmini 33.2 TL. 2025 sonu itibarıyla ise 42 TL. Yani bir yıl boyunca TL hâlâ ‘fazla değerli’ kalacak ve yine de ihracat mı patlayacak? Küresel ticaret iklimi de buna pek uygun değilken üstelik.
Hemen belirtmekte fayda var, bu enflasyon tahminleri TÜİK’in hayal mahsulü verileri temel alınarak yapılıyor. Yani zaten baştan hatalı bir aritmetik üzerinden konuşuyoruz.
Bu mantık ve hesap hataları, aynı şekilde 2026 ve 2027 yılları tahminlerinde de gözlemleniyor. Yani yanlış veriler ve tahminler arasında bile ciddi bir korelasyon kopukluğu var.
Yapısal reformlara ilişkin dikkate değer bir şey yok
Türkiye ekonomisinin sorunları ne yazık ki sadece akıldışı para ve maliye politikalarından kaynaklanmıyor. Hukuktan tutun vergi sistemine kadar say say bitmeyecek yapısal sorunlar var. Ve OVP’yi dikkatle incelerseniz, bu konulara yönelik sürdürülebilir ve etkili bir reform sürecine gidileceğine ilişkin bir ipucu bulamıyorsunuz.
Son vergi paketinin bu sakat sistemin değişmeyeceğinin bir göstergesi olduğu açık. Türkiye’de dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı üçte iki, oysa OECD ülkelerinde bu oran üçte bir. Yani vergi tabanın sırtına biniyor, zengin daha zengin yoksul daha yoksul oluyor. Dezenflasyonist süreçte, bu vergi sistemi enflasyonun artışında da önemli bir rol oynuyor. KDV ve ÖTV’de yapılan her artırım, enflasyonu ateşliyor. Dolaysız vergilerde ise tahakkuk ve tahsilat süreçlerinde hâlâ ciddi sıkıntılar var. Küresel sermaye, demokrasiyle ilgilenmez aslına bakarsanız, ama hukuk sisteminin güvenilir olmasını ister. Tek sebebi yatırımını korumak ve kârını maksimize etmektir. Ancak Türkiye’de hukuk sistemi bu güveni vermiyor. O sebeple yüksek getiri imkânı olsa bile, doğrudan yabancı yatırımların gelmesi pek mümkün görünmüyor. Birkaç stratejik yatırım hariç, hani şu Çin otomotiv devlerinin yaptıkları gibi…
Temelde planlama eksikliği var
Bunun yanı sıra, bazı sektörler artık ilaç tedavisine bile cevap veremeyecek kadar kötü durumda, ameliyat şart! Birkaç yıldır dar ve orta gelirlinin en büyük kabusu haline gelen gıda enflasyonunun tek sebebi ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ kaynaklı enflasyonist süreçle sınırlı değil. Tarım sektörü, hem ziraat hem de hayvancılık alt sektörlerinde çok ciddi bir yapısal kriz yaşıyor. Ölçekten tutun işgücü profiline, girdi fiyatlarından pazarlamaya kadar… Hepsinin temelinde ise planlama eksikliği var. Ve OVP’de bu sektöre ilişkin birkaç -cek, -cak’lı cümle dışında bir şey yok.
Aynı durum, ihracat için de geçerli… Türkiye’deki ihracata yönelik sanayi başta ara malları olmak üzere, Ar-Ge’den ürün çeşitliliğine, katma değerli üretimden rekabetçiliğe hemen her konuda sorunlu. Reel sektörde de yine işgücü piyasasından özsermaye yeterliliğine kadar onlarca sorun var. Ve bu OVP’de de bu konuya ilişkin dişe dokunur bir şey bulmak mümkün değil.
Peki o zaman niye OVP var? Zaten ekonomi yönetimine yönelik diplerde dolaşan güveni tümüyle yok etmek için mi? Yoksa her şey kötüye giderken, piyasalara moral vermeye çalışmak mı sebep? Eğer buysa, dün itibarıyla piyasalarda moral falan kalmadı diyebiliriz. Zira, bu program bu ekonomi yönetiminin, makro ekonominin temel kurallarını anlamadığını ortaya koyuyor. Böyle OVP olacağına, hiç olmasa daha hayırlı olurdu.