Altın fiyatlarında yükselişin sürmemesi için hiçbir sebep yok. Merke bankkalarının politika faizlerini indirme sürecine girdiği, borsa ve ahvil piyasalarına güvenin azaldığı, dünyada sıcak çatışmaların artarak süreceği beklentisi, ons altının 3,000 doları geçmesinin çok muhtemel olduğunu gösteriyor.
Gram altın 21 Ekim öğle saatleri itibarıyla, 3,012 TL seviyelerinde seyrediyordu. Onsa altının fiyatı ise 2,735 dolar civarındaydı. Gram altın beklentilerin ötesinde bir yükselişle, 3,000 TL’nin üzerine çıkmış durumda. Yatırım bankalarının ve piyasa uzmanlarının önemli bir bölümünün ons altın için kısa vadeli tahmini 3,000 doların üzerinde. Benzer bir biçimde gümüşün ons fiyatı da hızlı bir yukarı yönlü seyir izliyor. Diğer değerli metallerin bir bölümünde de benzer bir eğilimi gözlemlemek mümkün. Görünen o ki, gerek küresel ekonomide gerekse küresel siyasette yaşanan pek çok gelişme, altının önlenemez yükselişine kaldıraç etkisi yapıyor.
Yatırım araçları konjonktürel etkilere açık, siyasi gelişmelere farklı tepkiler veren özellikler taşır. Tek başına ekonomik etmenler belirleyici olmaz. Ekonomik ve siyasi gelişmelerin yanı sıra, bir de sosyal psikolojinin kuralları önemli bir etkendir yatırımcı davranışlarında... Altın ve diğer değerli metaller söz konusuysa, bu üç etmen duruma göre farklı derecelerde etkisini gösterir.
Geçmişte, özellikle sıcak çatışmaların yaşandığı dönemlerde, öne çıkan iki yatırım aracı vardı. Biri altın diğeri de İsviçre Frankı... Altın zaten insanlık tarihi boyunca en güvenilir değişim aracı olduğundan, tabii bir de nadirliğinden dolayı bu özelliğe sahipti ve hâlâ sahip. İsviçre Frankı ise tarafsız bir ülkenin para birimi olması ve ülkenin bankacılık sisteminin gelişkinliği sebebiyle konjonktürel dalgalanmalarda 'güvenli liman' olarak görülürdü. Artık İsviçre Frankı için durum pek böyle değil. Geriye ne kalıyor?.. Belki çok değerli ve biricik sanat eserleriyle birkaç değerli taş...
Küresel çatışmalar ikliminde...
Jeopolitik riskler, özellikle bu yıl güvenli liman varlıklarından altına talebi artırdı. ABD Merkez Bankası'nın (Federal Reserve-Fed) politika faizinde indirime gitmesi sonrasında, talebin artacağına ilişkin beklentilerin öne çıkması da altının ons fiyatını destekleyen önemli unsurlar arasında. Aynı şekilde, Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) da politika faizi indirimleri serisine başlamış olmasını ekleyelim. Çin yönetimi ise uzun süredir ekonomiyi durgunluktan çıkarmak hedefiyle gevşeme önlemlerini ardı ardına alıyor. Diğer gelişmiş ve gelişen ekonomilerin merkez bankaları da gevşeme sürecine girmiş bulunuyor. Birkaç istisna hariç...
Pek çok faktörün etkisiyle, 2024'ün üçüncü çeyreğinde 2,685.61 dolarla rekor seviyeyi test eden altının ons fiyatı, temmuz-eylül dönemini yüzde 13.2 artışla 2,634.70 dolardan tamamladı. Bu yazı yazılırken, ons altın 2,735 dolar seviyelerindeydi. Altın böylece 2016'dan bu yana en yüksek çeyreklik kazancına ulaştı. Altının ons fiyatı en son 2016'nın birinci çeyreğinde yüzde 16.2 değer kazanmıştı. Önce Rusya-Ukrayna savaşı, ardından Ortadoğu'daki gerginlik ve derken İsrail'in Gazze'nin yanı sıra, Lübnan'ı da savaşın içine çekmesiyle, yatırımcıların 'güvenli liman'a yönelmelerine sebep oldu. Eğer ki savaş İran ile İsrail'in sıcak çatışmalara girmesine evrilirse, bu ons altında yukarı yönlü yeni atakları getirebilir.
Bir diğer olası sıcak çatışma bölgesi olan Güney Çin Denizi ise her yıl en az birkaç kez kaynama noktasına geliyor. Merkez bankalarının devam eden altın alımları da altının ons fiyatını destekleyen önemli bir faktör... Bazı uzmanlar, Fed'in faiz indirimlerine başlaması, merkez bankalarının altın alımları ve altının güvenli liman özelliğinin artmasıyla altının ons fiyatının 2,900 dolar seviyelerine kadar yükselebileceği öngörüsünde bulunuyor. 3,000 doları geçebileceğini iddia edenler de var. Hatta daha da ötesine... Zira düşük faiz oranları, faiz getirmeyen altını tutmanın fırsat maliyetini azaltıyor.
Doların tahtı sarsılıyor
Sonuç itibarıyla, jeopolitik ve ekonomik belirsizliğe karşı korunmak için Çin başta olmak üzere Asya'da altına talep arttı. Bölgede, gayrimenkul ve hisse senedi gibi diğer yatırım seçeneklerine güvenin azalması da altının tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden biri. Değerli metallerde, özellikle altında, güvenli liman özelliğinin öne çıktmasında, altın fiyatlarının gücünü korumasında jeopolitik risklerin payının büyük olduğu söylenebilir. Borsalardaki getirinin sınırlı kalması ve tahvil faizlerindeki gerileme de altındaki fiyat artışlarını destekliyor. Şu an için temel bir etken olmasa da BRICS öncülüğünde doların referans para birimi olmasından kaynaklı saltanatını sınırlamaya yönelik bir eğilim de her geçen gün güç kazanıyor. BRICS üyesi ve çeperindeki ülkeler rezervlerindeki ABD Doları payını görece olarak azaltırken, kendi aralarındaki ticareti ise olabildiğince ulusal para birimleri üzerinden yapmaya yöneliyor. Bu da doların gelecekte eskisi kadar güçlü bir yatırım aracı olma ihtimalini azaltıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kazan’da 22-24 Ekim tarihlerinde düzenlenecek BRICS zirvesi öncesinde, küresel ticarette orta vadede BRICS ülkelerinin ağırlığının artacağını, bunun referans para birimi doların hegemonyasını sarsacağını iddia ederken, bir yandan da gelişen ekonomilere çağrıda bulundu. Bu bir iddia gibi görünebilir, ancak gerçekleşme ihtimali hiç de yabana atılır cinsten değil. Bu gelişme de altına yarıyor.
Değerli metaller için en uygun ortamlar
Ortadoğu'nun yanında Rusya ve Ukrayna ile ilgili jeopolitik riskler ve özellikle kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerine ilişkin belirsizlikler altının ons fiyatındaki yükselişte etkili... Çin'deki zorlu ekonomik koşullar ve emlak sektöründeki sıkıntılara karşı yatırımcıların nakitlerini daha korunaklı bir alana yatırmasıyla bu ülkeden gelen talep de altını yukarı yönlü etkiledi. Diğer bir değerli metal olan gümüşün ons fiyatı ise yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 6.9 değer kazanarak 31.2 dolara çıktı. Küresel çapta madenlerde gümüş üretiminin yavaşlaması ve endüstriyel alanda talebin artmasıyla bu ürünün fiyatı yükseldi. Madenlerdeki üretim hızının düşmesi ve güçlü endüstriyel talep, arzın talebin gerisinde kaldığını gösterirken, bu da gümüş piyasasında açığa neden olacağı endişelerini tetikledi. Gümüş, endüstriyel alanda genellikle otomobil, güneş paneli, mücevher ve elektronik imalatında kullanılıyor. Uzmanlar, Çin'in, büyük miktarlarda üretmeye devam ettiği güneş panellerinde önemli bir malzeme olan gümüşün ithalatını artırabileceğine dikkat çekiyor.
ABD başkanlık seçimi arifesinde, Demokrat Parti'nin adayı Kamala Harris'in, Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Donald Trump ile karşı karşıya geldiği canlı yayında ABD'nin yabancı petrole olan bağımlılığını azaltmak için 'çeşitli enerji kaynakları'nın destekçisi olduğunu söylemesi sonrasında gümüş fiyatları yükselişe geçti. Bazı uzmanlara göre, 2025'te gümüşün onsunun 40 dolar seviyelerini görmesi ihtimal dahilinde. Ekonomik aktivitede daha kayda değer iyileşmeler görülmesi durumunda, emtia piyasasında en olumlu etkilenecek ürünlerden bir tanesinin gümüş olacağını söylemek gerek. Aynı durum paladyum için de geçerli.
Kamu borç stoku hacimleri tehlike sinyalleri veriyor
Altının ons fiyatının 2,735 dolarla tüm zamanların en yüksek seviyesini görmesinden birkaç gün önce, Bank of America (BofA) uzmanları, geleneksel 'güvenli liman' varlıklarının karşı karşıya kaldığı artan riskler nedeniyle, altının giderek daha cazip hale geldiğine dikkat çekti. BofA uzmanlarına göre, yatırımcıların, merkez bankaları da dahil olmak üzere yükselen devlet borçlanmalarından kaynaklanan enflasyon ve borç erozyonuna karşı bir koruma olarak değerlendirilen altına yönelmeleri gayet akılcı. "Altın son kalan 'güvenli liman' varlığı olarak görünüyor ve bu da yatırımcılar, merkez bankaları dahil, daha fazla yatırım yapmaları için teşvik ediyor" değerlendirmesini paylaşıyorlar. Ayrıca, ABD'nin kamu borcunun artmaya devam edeceği tahmin edilirken, hazine arzının risk altında olduğu ve daha yüksek faiz ödemelerinin GSYİH'ye oranının artacağı belirtiliyor. BofA'ya göre bu durum altını, önümüzdeki birkaç yıl içinde daha da cazip bir varlık haline getirecek.
Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminlerine göre, yeni kamu harcamaları 2030 yılına kadar küresel GSYİH'nin yüzde 8'ine ulaşabilir. Uzmanlar, piyasaların tüm borçları absorbe etmekte zorlanması ve volatilitenin artması durumunda altının tercih edilen varlık olabileceğini belirtiyor. Özellikle merkez bankalarının döviz rezervlerini daha fazla çeşitlendirebileceği ifade ediliyor. ABD başkanlık seçiminde adayların hiçbirinin malî disipline öncelik vermemesi nedeniyle, ulusal borcun önümüzdeki üç yıl içinde ekonomi içindeki payının rekor seviyelere ulaşacağı öngörülüyor. Uzmanlar, altının ons başına 3,000 dolara ulaşacağı öngörülerini yineliyorlar. Bu seviye yüzde 10.2'lik bir artış anlamına geliyor. Merkez bankaları da toplam rezervler içinde altının payını artırmayı sürdürüyor. BofA uzmanları, altının merkez bankası rezervlerinin yüzde 10'unu oluşturduğunu ve bunun on yıl önce yüzde 3 seviyelerinde olduğunu hatırlatıyor.
Yarım yüzyılda yaşanan değişim
Değerli metallerin, özellikle de altın fiyatlarının tarihsel seyrine bakıldığında, yakın gelecekte nasıl bir eğilim göstereceğini anlamak mümkün. Son yarım yüzyılda altın fiyatlarının iniş çıkışlarına bir göz atalım...
1970'lerin başında, altınla küresel finans sistemi arasındaki ilişkide çok önemli bir değişim yaşandı. 1971'de ABD Başkanı Richard Nixon, dünya finans sistemini dramatik biçimde etkileyecek bir karara imza attı. Nixon, Federal Reserve'e, doların altın karşılıklarının durdurulmasını emretti. Bu, esasen on yıllardır yürürlükte olan altın standardı sistemini sonu demekti. O güne kadar ABD darphaneleri altın karşılığına göre dolar basarken, bir anda sadece kağıt ve mürekkep karşılığında dolar basmaya başladı. Hâl böyle olunca, yabancı merkez bankaları artık ABD Dolarlarını doğrudan altına çeviremedi. Bu gelişme, ABD Dolarının altın destekli bir para biriminden uzaklaşmasının son adımıydı.
Altın fiyatlarına ne yaradı?
Bu kararın amacı, hem enflasyon hem de durgunluğun aynı süreçte yaşandığı dönemlerde, merkez bankalarının ve ekonomi yönetiminin müdahele etme imkânını artırmaktı. Ancak, dolar artık doğrudan altına bağlı olmasa da, altının fiyatı sonraki yıllarda tırmanmaya başladı. Altın standardı bağlantısının kopmasından sadece beş yıl sonra, 1976'da, altının fiyatı ons başına 120 doların üzerine fırladı.
1980'ler altın fiyatları ve yatırımcı portföylerindeki rolü açısından bir dönüm noktası oldu. Altın fiyatının 1980'de yükselmesi pek çok etmenden kaynaklanıyordu. Yüksek enflasyonla mücadele etmek için Fed agresif faiz oranı artışları uyguladı. Bu faiz politikası, altın fiyatlarını ons başına 800 doların üzerindeki rekor seviyelerden ciddi oranda düşürdü. Ancak, her önlem başka bir sorunu tetikler. Fed'in attığı adımlar enflasyonu dizginlerken, resesyonu da tetikledi. Bu süreç, altına yeni bir unvan kazandırdı; 'güvenli liman'... Yatırımcılar, finansal çalkantı dönemlerinde altını güvenli ve değerli bir varlık olarak görmeye başladılar.
1990'lar boyunca altın fiyatları nispeten istikrarlı bir seyir izledi. Ons başına 300 dolar civarında seviyelerde hareketini sürdürdü. Bu dönem, bir önceki on yılın oynaklığına kıyasla, altın piyasası trendlerinde nispeten sakin bir dönem olarak tarihe geçti. İstikrarlılığa rağmen, 1990'lar, güvenli liman olarak altının yeniden değer kazanmasıyla, 21'inci yüzyılın dramatik olayları arasında bir köprü görevi gördü.
1990'lardaki jeopolitik gerginlikler ve ara sıra yaşanan ekonomik çalkantılar, altının güvenli liman varlığı olarak kalıcı cazibesinin ipuçlarını verdi. Böylece, altının küresel finansal görünümde önemli bir oyuncu olarak geri dönmesi için sahne hazırlanmış oldu. Bu nispeten sakin dönem, küresel çapta yaşanan önemli olaylara bağlı olarak sonraki on yıllarda görülen önemli fiyat artışlarının zeminini hazırladı.
Kaos çağında altının yükselişi
Yeni milenyum, altın için önemli fiyat dalgalanmalarının yaşandığı bir dönemi başlattı. 11 Eylül'deki terör saldırıları başta olmak üzere, ekonomik ve siyasi krizler fiyatların 2013'e kadar her yıl istikrarlı bir şekilde tırmanmasıyla dokuz yıllık bir boğa maratonunu tetikledi. Bu dönem, Ağustos 2011'de ons başına 1,900 doların üzerinde bir seviyeyle zirve yaptı. Bu zirvenin ardından altının fiyatı bir düzeltme dönemine girdi ve birkaç yıl boyunca ons başına 1,000 dolar civarında sabitlendi. Ancak bu gerileme ve durağan seyire karşın, altın ekonomik belirsizliğe karşı değerli bir koruma aracı olarak algılanmaya devam etti.
2019 bir dönüm noktasıydı denilebilir. Bu tarihten iibaren küresel ekonomik manzara bir kez daha değişmeye başladı. Jeopolitik gerginlikler ve ekonomik büyümenin yavaşlaması konusundaki endişeler altına olan ilgiyi yeniden canlandırdı. Bu eğilim, Covid-19 salgınının ortaya çıktığı 2020'de önemli ölçüde devam etti. Salgının neden olduğu benzeri görülmemiş ekonomik bozulma, finansal sistemde şok dalgaları yaratarak yatırımcıları altın gibi güvenli liman varlıklarına yöneltti.
Küresel ekonominin kırılganlığı ve güven erozyonu
2000'li yıllardan bu yana altın fiyatlarını etkileyen bazı önemli olaylara şöyle bir göz atmakta fayda var. Tabii ki, ‘terörizmle mücadele ve demokrasiyi yayma’ kisvesi altında ABD ve NATO saldırganlığına bahane olan 11 Eylül saldırısı ilk sırada yer alıyor. Bu sadece saldırı ve sonrasındaki yıllarda şoklar yaratmanın ötesinde, küresel çatışmaların ve belirsizliklerin artarak devam edeceğinin habercisiydi. Güvensizlik ve belirsizliklerin doğal olarak güvenli liman arayışını artıracağı tartışmasız bir gerçek. Hele bir de küresel kapitalist sistemin döngüsel krizleri buna eşlik ediyorsa... Artık krizsiz bir küresel ekonomiyi tahayyül edemiyoruz. Krizlerin döngüsel sıklığı artıyor, her kriz bir diğer krizin önkoşullarını tetikliyor. Böylesi ortamlarda en kırılgan yatırım araçları hisse senetleri ve tahvil piyasaları oluyor.
Tabii finansal sistemin kırılganlığını da vurgulamak gerek! Merkez bankaları krizlerle mücadelede her zamankinden daha etkin bir rol üstlenmek durumunda kalıyor. Bu önlemlerin pek çoğu, özellikle para politikalarında sıkılaştırma ve gevşeme süreçleri, altın fiyatlarının artmasına uygun ortamlar yaratıyor. Yine bu süreçlerde, tasarruflarını bankalarda değerlendirmek isteyenler banka iflasları karşısında savunmasız kalıyor. 2008 finansal krizi sonrasında yaşananlar bunun tekil bir örneği değildi. Daha geçen yıl, ABD’de orta ölçekli bazı bankalar iflasını açıklamak zorunda kaldı ve pek çok mudi bundan ciddi zarar gördü. Yani bankalar da artık eskisi kadar güvenilir kurum konumuda değiller.
Afetler ve küresel iklim faktörü
Buna bir de süregelen uluslararası çatışmaları ve siyasi belirsizlikleri ekleyin. Çatışmalar altın fiyatlarında ciddi sıçramaları tetikliyor ve dikkat ederseniz, o sıçramalardan sonra yaşanan düzeltmeler bile altının bir üst seviyeye yerleşmesini ve o seviyeden yeni zirveleri test etmesini getiriyor. İsrail'in Gazze işgali ve sonrasında yaşanan gelişmeler buna iyi bir örnek.
Dünyamız her zamankinden daha tekinsiz... Şehirleşmenin getirdiği nüfus yoğunluğu başta doğal felaketler olmak üzere, pek çok afetin daha yıkıcı sonuçlara neden olmasında önemli bir faktör. Depremlerin yanı sıra, küresel iklim krizinin sonuçlarıyla yüzleşiyoruz. Kasırgalar, seller ve benzeri afetler çok daha yıkıcı sonuçlara sebep oluyor. Afet sonrasında da hemen herkes güvenli liman olarak altına yöneliyor. Covid-19 salgını sırasında ve sonrasında da buna benzer bir eğilim yaşanmıştı. Bundan sonra karşı karşıya kalınacak afetlere hazırlıklı olmak için altına yatırım yapanların sayısında artış eğilimi sürüyor.
Altın, krizler, savaşlar, felaketlerle beslenen bir yatırım aracı, aynı zamanda da güvenli bir liman! Bu da altının varoluşsal çelişkisi!.. Denizler fırtınayla çalkalanırken, herkes gemisini güvenli bir limana yönlendirir. Fırtına mevsimi uzun sürecek gibi görünüyor. O sebeple altına yatırım yapan kârlı çıkacak.