Artık hepimiz bir dijital sirkte yaşıyoruz. Kendi gösterimizin içinde, uçlarda ve kanaat ile erişim satan dijital varlıklar haline dönüşüyoruz. Çünkü yaşadığımız çağı yaratan ve tamamen algoritmaların eseri olan sosyal medya, interneti tamamen öldürdü. Kısa vadede anlık erişimin cazibesi, uzun vadede bizi dijitalleşmenin yarattığı boşluğa ve anlamsızlığa sürükledi. Bu dijital sirkte hayatta kalmak ve anlamlı bir yaşamı var etmek ise eskisinden daha zor.
Bir ütopya olarak internet
Baştan başlayalım; İnternet, anlık bilgi erişimi ve paylaşımıyla aslında dünyayı bir bilgi ağıyla örme vaadiyle ortaya çıkmıştı. Başlangıçta; reklam, ticaret, istihbarat ve askeri alandaki faaliyetlerin temelleriyle kurulan bu sistem, belirli bir ölçüde insanların bilinçli çevrimiçi tüketim yapabilmesini de sağladı. Ancak zamanla, sosyal medya platformları kullanıcıları daha fazla içerik tüketmeye ve daha uzun süre çevrimiçi kalmaya teşvik eden algoritmalar geliştirdi. Bu algoritmalar, kişisel ilgi alanlarına göre içerik sunarak etkileşimi artırdı, ancak aynı zamanda bilgi düzensizliğini ve sistemsizliği de körükledi.
Burada kabul edilmesi gereken bir gerçek olduğunu düşünüyorum; sosyal medya anlayışının ilk zamanlarında kullanıcılar çeşitli ilgi alanlarına yönelik forumlar ve web sitelerinde bilgi ve fikir alışverişinde bulunabiliyordu. Bu ortamlar, kullanıcıların belirli bir konuya odaklanarak daha anlamlı etkileşimler kurmasını belirli bir moderasyon ölçüsünde sağlayabiliyordu. Ancak bugün farklı bir tekelleşmenin sonucunu yaşıyoruz. Çünkü sosyal medya devlerinin yükselişiyle birlikte, bu çeşitlilik ve derinlik kayboldu. Meta, X ve Google gibi platformlar, kullanıcıları sürekli olarak içerik tüketmeye teşvik eden algoritmalar geliştirdi. Anlık bilgi erişiminin de cazibesiyle, uzun vadede sosyal medyada bilgi düzensizliği ve sistemsizlik arttı. Sistemin sistemsizlik üzerine oluşturulduğu sosyal medya düzeni internetin katma değerini günümüzde büyük ölçüde yok etti.
Bölünmeyen kaldı mı?
Bugün algoritmalar ve genel sosyal medya düzeninde birçoğumuz kendi yankı odalarında yaşıyor. Bu yankı odalarındaki toplumsal kutuplaşma ve nefret söyleminin yaygınlaşması ise giderek artıyor. Toplumsal kutuplaşmanın artması, dijital söylem ve kullanımda toplumsal uyumu oluşturabilecek süreçlerin zayıflamasına ve toplumsal çatışmaların artmasına da yol açıyor. Gündemle ilgili viral hâle gelen birçok güncel paylaşıma bakıldığında bu içeriklerin bilgi yerine kanaat sunduğu görülebiliyor. Çünkü yankı odalarını dolduran ve güçlendiren unsurların başında kanaat üretme ve paylaşma geliyor.
Reuters Enstitüsü'nün 2024 raporunda da görüldüğü üzere bilgi düzensizliğinin artması, haberlerde gerçeğin ne olduğu ve neyin sahte olduğu konusundaki endişeleri de öne çıkarıyor. Böyle bir düzende kullanıcıların, internetle birlikte doğru bilgiye ulaştığını söylemek zor. Herhangi bir regülasyonun yapılmadığı, bilgi akışının düzensiz oluşturulduğu her sosyal ağ ortamı, gittikçe doğru yapılandırılmış regülasyonları da zorunlu kılıyor. Tüm düzenin çözümünün sert bir yaptırımla kitlelere sunulacak bir acı reçeteye doğru gittiğini söylemek mümkün.
Bilgi düzensizliğini yaratan canavar: Anlık, ücretsiz erişim
İnternet ve dijital sistemlerin henüz yıkılmamış bir putu var: Ücretsiz, anlık hizmet. Ücretsiz ve anlık erişimin sosyal medya hizmetleri içerisindeki rolü ise bugün daha açık şekilde gözüküyor. Çünkü ücretsiz ve anlık erişimin esas maliyetini veri toplama ve mahremiyet ihlali oluşturuyor. Ayrıca bu ağlarda katma değeri olmayan, salt performans gelirine dayalı modeller, içeriğin kalitesini düşürerek kullanıcıların doğru ve güvenilir bilgiye erişimini de zorlaştırıyor.
Sosyal ağ sahiplerinin ise esas gündemini platform teknolojisi yerine gösterim odaklı reklam teknolojisi oluşturmaya devam ediyor. Farklı ürünleri de kopyalayan bu merkezi ağlar, kullanıcıların dikkati ve verilerini kendi ürünleri hâline dönüştürüyor. Ücretsiz, anlık erişime alternatif oluşturmaya çalışan abonelik modelleri ise bu ağların stratejisindeki alternatif plana odaklanıyor. Örneğin; Twitter'ın 75 milyon aylık aktif kullanıcısından sadece yaklaşık 640,000'i abonelik için ödeme yapıyor. %0.85'e denk gelen bu rakam internetteki anlık, ücretsiz erişimin yarattığı düzenin platformlar eliyle bile ne kadar zor kırılabileceğini gösteriyor.
Peki temeldeki sorun ne?
Gelelim sorunun nedenine… Aslında yanıtımız oldukça basit olacak. Sosyal medya platformları başlangıçta bilgi aktarmak için değil, eğlence için tasarlanmıştı. Duygusal tepkiler uyandıran içeriklerin viral olma olasılığının yüksek pazarlama potansiyeliyle ise bu ağlar hızlıca bilgi paylaşım ağlarına dönüşmeye başladı. Yani tabiatıyla toplumsal bilgi akışının temellenemeyeceği bir alan, küresel bir bilgi düzensizliğinin merkezine dönüştü.
Günümüzde ise sosyal medya; 18-29 yaş grubunda olan insanların en yaygın bilgi ve haber edinme kaynağı. Bu ağlar, özellikle bu kesimin dünya ve gündemle olan bağlantısında esas söz sahibi. Twitter, Facebook ve TikTok gibi platformları doğrudan haber kaynağı olarak kullanan insanlar; herkesin gazeteci olabildiği bir ortamda, akışı doldurması gereken son dakika ve sansasyonel haberlerin yaygınlaşması ve görüşlerin aşırıya kaçmasına da zemin sağlıyor.
Dijital sirki ‘öfke’ yaratıyor
Sosyal medya birçok kişi için temel ve doğrudan haber kaynağı olarak kullanıldıkça, yanlış bilginin topluma olan etkisi de artıyor. Bağlam dışı detayların gerçeği çarpıttığı bu düzende, yanlış bilgi içeren gönderiler viral olduğunda, yapılan düzeltmeler ve doğrulama kanalları geniş bir kitle tarafından görülmüyor ve inandırıcı bulunmuyor. Burada neyi gerçek olarak kabul ettiğimiz ve buna nasıl tepki verdiğimiz sorusu da önemli… Gündemde yer alan olayların sosyal medyadaki çoğunluğun görüşüne olan etkisine baktığımızda ise yarattığımız sirkin temel hammaddesi olan öfkeyi görüyoruz. Olumsuz, nefret söylemi ve toplumsal kutuplaşma taşıyan içeriklerin viraliteye olan eğilimi de bilgi düzensizliğinin tamamen ayrıştırıcı içeriklere odaklanmasına sebebiyet veriyor.
Bu konuda sosyal psikolog Jonathan Haidt’in görüşlerini önemli buluyorum. Haidt'e göre, yaşadığımız çağda viral olmanın en büyük şifresi öfkeden geçiyor. Bu düzlemde değerlendirdiğimiz ise; erişim ağının sürdürülebilir kalmasında, insanların sosyal medya platformlarında vakit geçirmesinde bu ayrışmayı yansıtan içeriklerin büyük payı var. Özetle; sosyal medyanın varlığı gerekli bir öfkeyle mümkün kılınıyor.
Sirkte hayatta kalmak
Biraz da olumlu gelişmelerden bahsedebiliriz. Sosyal medya özellikle bazı kesimlerde artık pandemi dönemindeki gibi alternatif haber kanalları olarak görülmüyor. Son araştırma raporlarına göre sosyal medyada içerik ve haber maruziyetini sınırlamaya çalışan insanların sayısı artıyor. Bu insanların en belirgin ortak özelliği ise medya okuryazarlığı seviyelerinin yüksek olması. Bu nedenle doğru medya kullanımı, tüm bireylerin sosyal medya ürünü olduğu bir düzende; en az yürümek, yazı yazmak ve kitap okumak kadar doğal bir davranış ve özellik olabilmeli.
Nitelikli medya tüketicisini üretmek
Mevcut tabloya baktığımızda, yaşadığımız dijital sirki kabul edip buna göre yaşamamız gerektiğini görmek gerekecek. Bilgi düzensizliğinden, içi boşaltılmış bir internet ve dijital dünyadan kaçamayacağımız gerçeği önümüzde duruyor. Fakat dijital medya okuryazarlığına birçok toplumu alıştırmak ve gözetime tabi kuralları eğitim süreçlerine dâhil etmek, dijital çağın zorlukluklarını azaltmakta hâlen en güçlü seçenek. Esasında çok boyutlu bir beceri seti olan dijital medya okuryazarlığı; internetin üretim ve tüketim süreçlerini ve olası tehlikelerine odaklanan bir anlayış olarak tanımlanabilir. Mevcut verilere bakıldığında özellikle 18-29 yaş aralığındaki kişilerin dijital çağda bilgiye erişim, iletişim ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeleri artık bir zorunluluğa dönüşüyor.