19 Mart 2025 sabahı, Türkiye siyasal tarihinde bir dönü̈m noktası olarak kayda geçti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, Şişli ve Beylikdüzü Belediye başkanlarının, İBB yöneticilerinin ve 100’ü aşkın kişinin gözaltına alınması sonucunda gençlik sokaklara döküldü.
İstanbul Üniversitesi’nde operasyona tepki göstermek için bir araya gelen öğrenciler, polis barikatını aştığında belki de tarihsel bir eşik aşıldı...
Gezi’den bu yana ilk kez, ülke genelinde gençliğin bu denli görünür, dirençli ve politik olduğu bir atmosfer oluştu. Saraçhane Meydanı’nda başlayan bu hareketlilik, Vatan Caddesi’nden üniversite kampüslerine, sosyal medya platformlarından sokak duvarlarına kadar yayıldı. Eylemin omurgasını ise kimliksizleştirilmiş, dışlanmış, geleceği çalınmış bir kuşak oluşturdu.
19 Mart’tan sonra yıllardır Z kuşağı ile ilgili “apolitik”, “siyasetten nefret ediyorlar”, “ülke meselelerine uzaklar” şeklinde yapılan yorumlar ve analizlere dair ezber de bozuldu…
Saraçhane eylemlerini yerinde izleyen Gazeteci-Yazar Timur Soykan’ın ifadesiyle bu gençler, “geleceksizleştirilmiş bir kuşağın siyasal uyanışı”nı temsil ediyor. “Gençler hiç de öyle düşünüldüğü gibi değil” diyen Soykan, şöyle anlatıyor: “Son derece politikler ve hayatlarını kâbusa çeviren bir iktidarla karşı karşıya olduklarını düşünüyorlar. Hangisiyle konuşursanız konuşun, şunu söylüyor: Gelecek göremiyoruz.”
Gençlerin ortak kaygısının geleceğe dair olduğunu vurgulayan Soykan, siyasi bir kuşatma altında hissinin yaygın olduğuna değinerek, “Sürekli gençleri azarlayan, onlara bağırıp çağıran, ötekileştiren bir yapı var. Toplumu kendi koltuğu için ortasından ikiye bölmeyi göze alan, yani bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü sadece makam için yapan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Gençlik de bunu görüyor. Bunu görürken şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Gençler yaratıcı, dinamik ve tepkilerini göstermek istiyorlar. Ve bunu yapmanın en doğal hakları olduğunu biliyorlar. Anayasal hakları olduğunu da biliyorlar. Bu yüzden sokaklarda bu gösterileri yapıyorlar.”
Peki, bu gençler siyasi yelpazenin neresinde? Soykan, üç kesimden bahsediyor. Bunlardan birincisi sol-sosyalist gelenekten gelen, sokağa alışkın olan, hep eylemlere katılmış, sokaktan korkmayan gençler. İkincisi, özellikle laikliğe ve yaşam biçimlerine siyasal İslam’ın kuşatmasına karşı duran Atatürkçü gençler. Üçüncüsü ise milliyetçi gençler; seküler, laik milliyetçi bir kesim. Soykan, bu nedenle bu eylemlerin Gezi Parkı protestolarına veya eski eylem biçimlerine pek de benzemediğini kaydediyor.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Cangül Örnek ise sokaktaki gençleri farklı bir kitle olarak tanımlıyor. Örnek bazı analizlerin aşırı yorumlama olduğunu belirterek şu anda büyük bir devinim içinde olan, heterojen bir kitleye dair genellemeler yapıldığını vurguluyor. Gençlerdeki patlamanın değersizleştirilmek ve adaletsizlikten kaynakladığını belirten Örnek şu ifadeleri kullanıyor: “Gençliğin en önemli özelliği, Türkiye'nin yakın dönem hafızasını taşımıyor olması. Ne AKP'nin kötülediği "eski Türkiye"yi, ne de bizlerin övdüğü Gezi'yi tam olarak biliyorlar. Duydukları şeyler var tabii ama eylemlerine yön verecek kadar bilmiyorlar. Bir açıdan şu söylenebilir: Geçmişin hayaletinden; korkularından, yenilgilerinden, çatışmalarından en fazla kurtulmuş kesim onlar. O yüzden en dinamik olan da onlar.”
Saraçhane protestolarında ve Türkiye’nin diğer yerlerinde gerçekleşen eylemlerde özellikle seküler milliyetçi gençler dikkat çekiciydi.
Gazeteci Ersin Eroğlu, Saraçhane’deki İBB binasının karşısındaki Bozdoğan Kemeri’nde, polisle karşı karşıya gelen gençlerin içindeydi. Ve birçoğuyla konuşma fırsatı buldu. Eroğlu, II. Abdülhamid’e karşı İttihatçıların kullandıkları “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” sözlerinin en çok kullanılan slogan olduğunu belirtiyor.
Polisle karşı karşıya gelen bu kitlenin içinde CHP’li gençlerin çok sınırlı sayıda olduğunu ifade ederek, şöyle devam ediyor: “Bu gençler kendilerini CHP’li olarak da görmüyorlar. Gençler, katı iktidar karşıtı fakat kendilerini ait hissettikleri bir parti yok. İdeolojik olarak Zafer Partisi’ne yakın diyebilirsiniz ancak Zafer Partili de değiller. Bu gençlerin omuzlarında Türk bayrağı, ellerinde Enver-Talat Paşa’nın fotoğrafları var. Terör karşıtı sloganlarla polisle karşı karşıya gelen grup, gençlikte yükselen yeni dalgayı da gösteriyor. Neo-İttihatçı olarak tanımlayabiliriz belki de bu kitleyi. Onları bu çizgiye çeken şeylerden biri büyüdükleri dönemdeki göçmen dalgası olabilir.”
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Cangül Örnek ise eylemlerdeki üniversitegençliği içinde, özellikle büyük devlet üniversitelerinin öğrencileri arasında Zafer Partisi'nin ağırlığı olduğunu düşünmeyenlerden. Örnek; gençlerin kendilerini "Türkçü" olarak tanımladığını belirtse de eylemler sırasında dönüşmeye tamamen kapalı olmadığı yorumunu paylaşıyor Örnek’e göre Zafer Partisi yönetimi tam da bu nedenle ilk günlerdeki uzak durma kararını değiştirdi ve eylemlere parti olarak katılma kararı aldı. Örnek bu kararı partinin bu dönüşüme müsaade etmemek, eylemlerdeki çizgiyi siyasi olarak şekillendirebilmek maksadıyla al
Son yıllarda Türkiye’de ne okulda, ne istihdamda olan gençlerle ilgili araştırmalar da yaygın şekilde yapılıyor. Bu gruba NEET (Not in education, employment or training) veya ev gençliği adı veriliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2024 yılının ilk çeyreğinde 15-24 yaş arası genç nüfusun yüzde 22'si NEET kategorisindeydi. AB’deki NEET ortalaması yüzde 9,2 iken, Türkiye'deki oran bunun yaklaşık 2,5 katı olarak görünüyordu.
İşte, bu gençler uzun yıllardır suskundu ve suskunluğunu 19 Mart’ta sonlandırmış görünüyor. Soykan da bu gözlemini paylaşarak, “Bu süreçten iktidarın kazanarak çıkması artık mümkün görünmüyor” diyor.
KONDA’nın gerçekleştirdiği araştırma da bu yorumu destekliyor. Araştırmaya katılanların yüzde 43'ü İmamoğlu’nun tutuklanmasını yanlış bulurken, toplumun yüzde 73'ünün protesto gösterilerini haklı bulduğu görülüyor.
Toplumsal Çalışmalar Enstitüsü’nün Ankara merkezli gerçekleştirdiği analiz de gençlerin eylemlere katılma motivasyonların ortaya koyuyor. Ankete göre gençlerin yüzde 60,6’sı “gelecek kaygısı”, yüzde 52,9’u “hükümetin antidemokratik uygulamaları” nedeniyle sokağa çıktı. Sadece yüzde 11,1’i İmamoğlu şahsında muhalefete sahip çıktığını belirtti.
Eylemlere katılan gençler, ideolojik yakınlıklarını da belirtiyor. Buna göre; gençlerin yüzde 55,6’sı Atatürkçü, yüzde 16,9’u milliyetçi olarak belirleniyor.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Cangül Örnek bu noktada gençlik eylemlerine damgasını vuranların “hem işte hem sokakta” grubu olduğunu belirtiyor. Örnek şöyle konuşuyor: “Türkiye tarihinde ilk kez eğitim toplum içinde dikey hareketliliği sağlama rolünü yitiriyor. İşte bu koşullarda ufukları daralmış, hayal kurmakta zorlanan gençler, kaygılı ve geleceksiz hissediyorlar. Bir de "ne okulda ne işte" olanlar var. Onların bu eylemlere damga vurduğunu düşünmesem de, kendi hayatını kuramayan, aileye bağımlı bir yaşam biçimini sürdürmek zorunda kalan, sistemi değil sürekli kendini suçlayan ve gittikçe de genişleyen bir gençlik kesimi ortaya çıkmış durumda. Türkiye çok açıktır ki; gençlerine umut etme hakkı tanımayan bir ülkeye dönüşmüş bulunuyor.”
Öte yandan gençlerin bu ülkede geleceği inşa etmek için de güçlü iradeleri olduğu dikkat çekiyor. Yine söz konusu araştırmaya göre protestocuların yüzde 40’ı “imkanım olsa bile yurt dışına çıkmam” diyor. Yani bu topraklarda kalmak, bu ülkeyi dönüştürmek istiyorlar. Yüzde 58,9’u ise Türkiye’nin gelecekte daha iyi bir ülke olacağına inanıyor.
Bu veriler, harekete katılan gençlerin herhangi bir figür etrafında değil; sisteme, düzene, geleceksizliğe karşı biriktirdikleri öfke ile hareket ettiklerini ortaya koyuyor.
Ve ötesi... Belki bir partiye, bir figüre değil ama bir geleceğe inanmak için oradalar. Saraçhane’de atılan sloganlar, sadece bir gözaltı kararına karşı çıkmıyor; bu kuşağın dışlandığı, hor görüldüğü, baskı altında yaşamak zorunda kaldığı bir düzene karşı bir başkaldırıyı simgeliyor.
© 2025 Scrolli. All Rights Reserved. Scrolli Media Inc