Çalışmalarınızda insan doğasına dair derin temaları işliyorsunuz. Bu temaları seçerken kişisel hayatınız sizi nasıl etkiliyor?
Kişisel deneyimlerim ve insanlık üzerine gözlemlerim sanatımda derin izler bırakıyor. Sanatın en güçlü yanlarından biri, evrensel duygulara hitap etmesidir. Yalnızlık, üzüntü, umut ya da hayal kırıklığı gibi hisler hepimizin bir parçası. Sanat, bu duyguları keşfetmek ve yansıtmak için güçlü bir araç. Özellikle insan doğasının karmaşıklığını ele alan çalışmalarımda, kendi hayatımın izlerini görmek mümkün. Kendi içsel dünyamda hissettiğim dengesizlikler ya da toplumsal olayların üzerimde bıraktığı etkiler, eserlerimde kendini açıkça gösteriyor.
Bunun yanında, insanla doğa arasındaki kırılgan ilişki de beni derinden etkileyen bir konu. İnsan kaynaklı iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenişi, çevresel tahribat ve kitlesel türlerin yok oluşu gibi meseleler, günümüzde hepimizin yüzleşmek zorunda olduğu gerçekler. Bu sorunlar, benim de sanatımın ana temalarından biri haline geldi. “Evrimin Paradoksu” adlı eserimde, bu iki dünya arasındaki hassas dengeyi vurgulayan figürler yer alıyor. Tarih boyunca, insan olarak zayıflıklarımızdan güçlenerek evrim geçirdik; ancak bugün gelinen noktada, bu denge bozulmuş durumda. Teknolojik ve bilimsel ilerleme adına yaptıklarımız, doğaya ve bize zarar verecek bir hızda devam ediyor. Bu da aslında evrimin paradoksu. Sürekli gelişme arayışımızda, evrenin merkezinde olmadığımızı, onun sadece bir parçası olduğumuzu unuttuk.
Benzer bir temayı, “İnci Anası (Mother of Pearl)” ve “Esaret (Captivity)” adlı eserlerimde de işledim. “İnci Anası”nda, insanın hem doğaya hem de kendine olan bağlılığını ve aynı zamanda kopukluğunu ele alırken, “Esaret”te insanın kendini yarattığı sınırlar ve kısıtlamalarla mücadele etme sürecini resmettim. Her iki eserde de doğanın bir parçası olduğumuz gerçeğini hatırlatmaya çalışıyorum; ancak bu parçanın aynı zamanda ne kadar kırılgan ve geçici olduğunu da göstermeye gayret ediyorum.
Bir sanatçı olarak, dünyayı gözlemlemek ve bu gözlemleri kendi filtremden geçirerek yeniden yorumlamak benim için kaçınılmaz. Bu hem kişisel deneyimlerimden hem de yaşadığımız küresel sorunlardan beslenen bir süreç. Özellikle son yıllarda, bu kaybolmuş dengeye dikkat çeken eserlerimle, izleyiciyi düşünmeye ve harekete geçmeye davet etmeyi hedefliyorum.