0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
0
%

Aralıksız devrimler sürecinde Cumhuriyet neleri başardı?

Cumhuriyet'in ilanı, ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda bazı aydın ve asker gruplarında zaman zaman tartışılan bir fikir olarak varlığını çıkmıştı. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte ivme kazanan bu düşünce, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde hız kazandı ve uygulamaya kondu. Atatürk, özellikle Kurtuluş Savaşı sürecinde ulusal egemenlik fikrini merkeze alarak halkın kendi geleceğini tayin etmesi gerektiğine vurgu yaptı. ‘’Milli Sır’’; Atatürk’ün yakın çevresinde de Kurtuluş Savaşı sürecinde fark edilmişti.

23 Nisan 1920’de fiilen Cumhuriyet’e yakın bir rejim oluşturulsa da; Meclis'te hükümetin kurulması ve yürütme yetkilerinin devredilmesi süreçlerinde yaşanan tıkanıklıklar, mevcut sistemin yetersizliğini açıkça ortaya koymuştu. Atatürk, bu sorunları aşmak ve yönetimde devamlılığı sağlamak amacıyla, ülkenin geleceğini belirleyecek adımı atarak Cumhuriyet ilanını gündeme aldı. 28 Ekim 1923 gecesi, Çankaya Köşkü'nde arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz" diyerek kararını açıkladı ve ertesi gün, TBMM'de yapılan oylamayla Türkiye'nin yönetim biçimi Cumhuriyet olarak kabul edildi. Aynı oturumda, Mustafa Kemal Paşa, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhuriyet iradesi Atatürk’ün eseri

Cumhuriyet'in ilanı, toplumun geniş kesimlerinde, özellikle halk ve askerler arasında büyük bir coşkuyla karşılandı. Fakat ilan ve ilan şekline yönelik karşı argümanlar da yok değildi. Basında ve bazı siyasetçiler arasında ilan halktaki gibi coşku yaratmadı. Cumhuriyet’in getirdiği yeni yönetim yapısı, özellikle saltanata ve hilafete bağlılığı süren bazı kişiler için beklenmedik bir hamleydi. Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk'e göre kurucu iradenin içinde bulunan Rauf Orbay gibi isimler, Osmanlı saltanatına ve halifeye bağlılıklarını koruyordu ve bu bağlılık, yeni rejimle aralarında bir ayrılık yarattı.

İstanbul basınından bazı gazeteler, Cumhuriyet'in ilanını doğrudan eleştiremeseler de, ilan ediliş biçimini eleştiren yazılar kaleme aldı. İstanbul gazetelerindeki bazı köşe yazarları, bu büyük değişimin aceleyle alınmış bir karar gibi görünmesini eleştiriyor ve tartışmaların daha kapsamlı yapılması gerektiğini savunuyorlardı.

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet iradesini en güçlü biçimde temsil eden isim olarak sürecin kesin ve sağlam bir temele oturmasını sağladı. Onun kararlılığı, Cumhuriyet’in ilanını sadece bir yönetim değişikliği olarak değil, özellikle ilanın, ülkenin yeni kurulmuş düzendeki sürecinde kalıcı hâle gelmesini sağladı.

Harap bir ülke

Türkiye harap bir hâldeydi. Neredeyse 15 yıldır arasız savaşlar hâlinde eriyen genç nüfus, daralan ekonomi ve eksik sanayi ülkeyi zor bir konuma sokmuştu. Kurtuluş Savaşı kazanılmış, ancak ülke genelinde ciddi bir yokluk, hastalık, eğitim ve altyapı eksikliği hakimdi.

Halkın yaklaşık yüzde 80’i kırsal kesimlerde yaşıyor, 40 bin köyün 37 bininde okul, öğretmen, hatta dükkân bile bulunmuyordu. Ülkede yalnızca 344 doktor, 434 sağlık memuru ve 136 ebe vardı; sağlık hizmetleri son derece yetersizdi ve halkın büyük çoğunluğu sıtma, tifüs gibi salgın hastalıklarla mücadele ediyordu. Bebek ölüm oranı diğer ülkelere göre oldukça yüksekti. Bu da nüfusun gelecekte yapılandırılmasını daha da zor kılıyordu.

Yol altyapısı çok zayıftı; toplamda kullanılabilir durumda yalnızca 2500 kilometrelik karayolu bulunuyordu. Demiryolu ağı, Ege bölgesinde yoğunlaşmış olup, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’ya ulaşmıyordu ve mevcut demiryollarının çoğu Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı şirketlerin kontrolündeydi. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen, kabotaj hakkı ancak Cumhuriyet’le kazanılmıştı.

Yerli üretim neredeyse yoktu; sanayi işletmeleri az sayıdaydı ve bunların yalnızca yüzde 9’u devlete aitti. Ülke genelinde 281 sanayi tesisi bulunuyordu ve bu tesislerdeki sermayenin yüzde 85’i yabancıların veya azınlıkların elindeydi. Ülkede en temel ihtiyaçlar olan un, şeker, kumaş, hatta kiremit bile ithal ediliyordu.

Eğitim seviyesinin düşüklüğü, toplumun genel durumu hakkında önemli bir ipucu veriyordu. Okul çağındaki çocukların yalnızca dörtte biri okula gidebiliyordu. Ülkede toplam 4.894 ilkokul vardı ve yalnızca 341.941 öğrenci eğitim görüyordu. Ortaokul sayısı yalnızca 72, lise sayısı ise 23'tü ve liselerdeki öğrenci sayısı sadece 1241'di. 1927 nüfus sayımına göre halkın yaklaşık yüzde 90'ı okuma yazma bilmiyordu.

Cumhuriyet bir toplumsal dönüşümdü

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye, köklü bir toplumsal dönüşüm sürecine girdi ve yeni devlet, sanayi, ekonomi, eğitim ve toplumsal yaşamda büyük adımlar attı. Ülkenin dört bir yanında yapılan reformlar, toplum mühendisliği ile modern, bağımsız, laik bir toplum yaratmayı hedefliyordu.

Bu dönemde ilk önce eğitimde ve kamu hizmetlerinde altyapı çalışmaları hız kazandı. 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkede öğretim birliği sağlandı, ilköğretim zorunlu hale getirildi ve yaygın eğitim çalışmaları başlatıldı. Türkiye genelinde kadınlara eğitimde fırsat eşitliği tanındı ve 1927'de okullarda karma eğitime geçildi. Bu reformları desteklemek amacıyla, köylerde öğretmen yetiştirecek okullar ve halkın eğitim seviyesini yükseltmek için Millet Mektepleri kuruldu. Bu süreçte, Harf Devrimi ile Latin alfabesine geçildi, böylece okuma-yazma oranını artırmak ve halkın modern eğitim olanaklarına erişimini sağlamak amaçlandı.

Kadın hakları konusunda da önemli gelişmeler yaşandı. 1930’da kadınlara belediyelerde seçme ve seçilme hakkı tanındı, 1934'te ise bu hak genel seçimlerde de sağlandı. Kadınların toplumsal hayatta daha etkin bir rol alması için kadın sivil toplum kuruluşları desteklendi, eğitim ve iş alanında eşit haklara erişim için reformlar yapıldı. Bu gelişmelerle birlikte, Türk Medeni Kanunu 1926’da kabul edilerek kadın ve erkek eşitliği yasal güvence altına alındı.

Ekonomide de devlet eliyle sanayileşme ve kalkınma çalışmaları büyük bir ivme kazandı. 1924'te kurulan Türkiye İş Bankası ve 1931’de açılan Merkez Bankası ile finansal altyapı oluşturuldu. Sanayi ve Madenler Bankası ve Halk Bankası gibi kuruluşlarla sanayiye yönelik krediler sağlanarak özel sektör ve yerli sermaye desteklendi. Devlet öncülüğünde açılan tekstil, çimento, şeker ve çelik fabrikaları sanayiyi geliştirme yolunda önemli birer kilometre taşı oldu. Örneğin, Sümerbank ve Etibank gibi kurumlar, sanayi ve maden kaynaklarını etkin şekilde kullanmak ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla kuruldu. 1934’te Zonguldak kömür madeni işletmesi devralındı, İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda kömürden tekstile kadar birçok sektörde devletin yatırım ve teşvikleri arttı.

Tarımda da köklü dönüşümler sağlandı. Köylüyü ağır vergi yükünden kurtarmak için Osmanlı döneminde uygulanan Aşar Vergisi kaldırıldı, böylece çiftçilerin tarımsal üretime katkı sağlamaları teşvik edildi. 1937’de Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri kurularak tarımsal ürünlerin doğrudan üreticiyle buluşması sağlandı. Bu sayede çiftçilerin ürettikleri ürünleri pazarlamaları kolaylaştı ve tarımsal üretim güçlendirildi.

Sanayi gelişimine paralel olarak, Türkiye’de ulaşım altyapısına da ciddi yatırımlar yapıldı. Demiryolu ağları genişletilerek, ülkenin dört bir yanına ulaşım bağlantıları kuruldu. Örneğin, 1927’de Ankara-Kayseri demiryolu açıldı; 1930’da Sivas, 1934’te ise Elazığ demiryolu ile bağlantıya geçti. Demiryollarının bu dönemde 3.000 kilometreye ulaştırılmasıyla hem sanayi ham maddelerinin hem de tarım ürünlerinin nakliyesi kolaylaştırıldı. Ulaşım altyapısının güçlenmesiyle ekonomik faaliyetlerin canlanması sağlandı.

Kültür ve sanat alanında da halkı modern dünyayla buluşturan önemli adımlar atıldı. Halkevleri, toplumun geniş kesimlerine kültürel eğitim ve sosyal hizmet sağlamak amacıyla kuruldu. Buralarda halk sanatla buluşuyor, Türk dili ve kültürüne yönelik çalışmalara katılıyordu. Dil devrimi kapsamında 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Türkiye’nin dil ve tarih çalışmalarında bağımsız ve özgün bir çizgi oluşturmasına yardımcı oldu.

Tüm bu reformlar, Cumhuriyet’in toplum mühendisliği misyonunun bir parçası olarak, Türkiye’yi modern, çağdaş, laik ve kendi kendine yetebilen bir ülke hâline getirmeyi hedefledi.

Veri Derleme: Sinan Meydan, Anıtkabir Derneği

Görüntüler: Depophotos